87- KİTABLJ'L-MUHARİBIN MİN EHLİ'L-KÜFRİ VE'R-RİDDETİ
3
Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli: 3
1- Bâb: Peygamber (S), Dînden Çıkan Ve Cürüm İşleyen
Muhâriblerin Kesilen Organlarına Kanın Dinmesi İçin Yağ İle Dağlama Tedâvîsi
Yapmadı, Nihayet Helak Oldular 3
2- Bâb: Dînden Çıkmış Ve Büyük Cinayetler İşlemiş Olan
Bu Muhâriblere Su Verilmemiş, Nihayet Ölmüşlerdir 3
3- Peygamber(S)'İn (Büyük Cürümler İşleyen)
Muhariblerin Gözlerini Kızgın Demirlerle Çıkartması Babı 4
4- Çirkinliği Apaçık Olan Günâhları Terkeden Kimsenin
Fazileti Babı 4
5- Zina Edicilerin Günâhı Ve Yüce Allah'ın Şu
Kavilleri Babı: 4
6- Zinâ Eden Evlinin Taşlanması Babı 5
7- Bâb: Deli Erkek Ve Deli Kadın (Zinâ Ettiklerinde)
Recm Olunmazlar 6
8- Bâb: 6
9- (Peygamber Mescidinin Kapısı Yanında) Düzgün Taşlarla
Döşenip Kaplanmış Yerde Recm Babı 7
10- (Cenazelere Namaz Kılınan) Musallada Recm Yânî
Taşlama Cezası Babı 7
11- Haddin Aşağısında (Yânı Hadd Olmayan Öpme,
Çimdikleme Gibi) Bir Günâh İşleyen Ve Bu Suçu İmâma Haber Verilen Kimse Tevbe
Ettikten Sonra İmâma Fetva İsteyici Olarak Geldiği Zaman, Bu Kimse Üzerine
Hiçbir Ukubet Olmadığı Babı 7
12- Bâb: Bir Şahıs İmâmın Huzurunda Haddi Gerektiren
Bir İş Yaptığını İkrar Eder Ve "Bana Hadd İkaame Et" Der De Onun Ne
Olduğunu Beyân Etmezse, İmâmın, Bu Suçu Onun Üzerine Örtme Hakkı Var Mıdır
(Yâhud Yok Mudur)?. 8
13- Bâb: İmâm Zina Suçunu İtiraf Eden Kimseye:
"Belki Sen O Kadına Elle Dokundun Yâhud Çimdikledin" Der Mi? 9
14- İmâmın, Zina Suçunu İkrar Eden Kimseye "Sen
Evlendin Mi?" Dîye Sorması Babı 9
15- Zina İtirâfı(Mn Hükmünü Beyân) Babı 9
16- Zinadan Gebe Kalan Kadının, Evli Olduğu Zaman
(Çocuğu Doğurduğunda) Recm Edilmesi Babı 10
17- Bâb: (Erkeklerden Ve Kızlardan Evlenmemiş Olup Da)
Zina Eden İki Bekâra Deynekleme Cezası Uygulanır Ve Sürgün Edilirler: 13
18- Maliyetler İşleyen Kimselerin Ve Kadınlara
Benzemeye Çalışan Erkeklerin Sürgün Edilmeıkri Babı 13
19- İmâmın Yokluğunda, Haddi Yerine Getirmeyi İmâmdan
Başka Birine Emreden Kimse Babı 13
20- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 14
21- Bâb: Câriye Zina Ettiği Zaman? 14
22- Bâb: Câriye Zina Ettiği Zaman (Dövülür, Fakat)
Yüzüne Karşı Ayıbı Söylenmez, Sürgüne De Gönderilmez. 14
23- Yahûdî, Hrıstiyan Ve Benzerleri Olan Zimmet Ehli
Kimseler Zina Ettikleri Ve Da'vâları İmâma Yükseltildiği Zaman, Bunların
Hükümleri Ve Evli Olmalarının Beyânı Babı 14
24- Bâb: Erkek Kendi Karısına Yâhud Başkasının
Karısına Hâkimin Ve İnsanların Huzurunda Zina Suçu Attığı Zaman, Hâkim Üzerine
Zina Atılan Kadına Tahkîkaatçı Gönderip1. De Kadından Kendisine Atılan Suçu
Sormak Vazifesi Vâcib Olur Mu?. 15
25- Ehlini, Yakınlarını Yâhud Başkalarını Sultânın
Kendisine O Hususta İzni Olmaksızın Edeblendirme Yapan Kimse Babı 16
26- Karısının Beraberinde Yabancı Bir Adam Görüp Onu
Öldüren Kimse Babı 16
27- Ta'rîz Hakkında Gelen Şey Babı 16
28- Bâb: "Ta'zîr", Yânî Men' Etme Ve
Edeblendirme Cezalarının Sayısı Ne Kadardır? 17
29- Âdeten Çirkin Olan Bir İş Ortaya Koyan, Beyyine
Olmaksızın Başkasına Bir Şerr İsnâd Eden, Zannla Töhmet Atan Kimse(Nin Hükmü)
Babı 18
30- İffetli Kadınlara Zina İftirası Atılması Ve Azız
Ve Celîl Olan Allah'ın Şu Kavli Babı: 18
31- Kölelere Zina İftirası Atmafnın Hükmü) Babı 19
32- bâb: imâm bir kimseye emreder ve o kimse de
imâmdan uzakta olarak hadd uygular mı? 19
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
87- KİTABLJ'L-MUHARİBIN MİN EHLİ'L-KÜFRİ VE'R-RİDDETİ
(Küfr Ehlinden ve Dînden Dönenlerden tslâm 'a Harb
Açanlar Kitabı) [1].
Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli:
"Allah'a ve Rasûlü'ne harb açanların, yeryüzünde
fesâdçılığa koşanların cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılmaları yâhud elleri
ile ayaklarının çaprazvârî kesilmesi yâhud da sürülmeleridir. Bu onların
dünyâdaki rüsvâylığıdır" (ei-Mâide: 33) [2].
1-.......Bize el-Evzâî tahdîs etti. Bana Yahya ibn Ebî
Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Kılâbe el-Cermî tahdîs etti ki, Enes ibn
Mâlik (R) şöyle demiştir: Ukl kabilesinden bir topluluk Peygam-ber(S)'in
huzuruna geldiler, İslâm Dîni'ne girdiler. Fakat hastalandıklarından dolayı
Medîne'de ikaamet etmek istemediler. Peygamber de onlara Beytu'1-mâle âid
sadaka develerinin bulunduğu yere gitmelerini, develerin sidiklerinden ve
sütlerinden içmelerini emretti. Onlar Peygamberin dediğini yaptılar ve
sağlıklarını kazandılar. Sonra dînden geri döndüler, develerin çobanlarını
öldürdüler ve develeri sürüp götürdüler. Onların bu işleri Peygamberce
ulaşınca arkalarına bir süvâ-rî birliği gönderdi. Yakalanıp getirildiler.
Peygamber onların ellerini ve ayaklarını kestirdi, gözlerini oydurdu. Peygamber
onların kesilen yerlerine kanın dinmesi için dağlama ameliyyesi yapmayıp öylece
ter-ketti. Nihayet öldüler [3].
1- Bâb: Peygamber (S), Dînden Çıkan Ve Cürüm İşleyen
Muhâriblerin Kesilen Organlarına Kanın Dinmesi İçin Yağ İle Dağlama Tedâvîsi
Yapmadı, Nihayet Helak Oldular
2-.......Bana el-Evzâî, Yahya'dan; o da Ebû Kılâbe'den;
o da Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) Urenîler'in ellerini, ayaklarını
kestirdi de onların kesilen yerlerine kanın dinmesi için dağlama tedavisi
uygulamadı, nihayet onlar öldüler [4].
2- Bâb: Dînden Çıkmış Ve Büyük Cinayetler İşlemiş Olan
Bu Muhâriblere Su Verilmemiş, Nihayet Ölmüşlerdir
3- Bize Mûsâ ibn İsmâîİ, Vuheyb'den; o da Eyyüb'dan; o
da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir: Ukl kabilesinden bir
topluluk Peygamber(S)'in huzuruna geldiler de Suffa'da ikaamet eder oldular.
Fakat kendileri rahatsız ve hastalıklı olduklarından, Me-dîne'nin havasım ağır
bulup burada ikaamet etmek istemediler. Bunun üzerine:
— Yâ Rasûlallah! Bize süt arayıver! dediler. O
da:
— "Ben sizin için süt bulamam. Ancak Rasûlullah'ın
deve sürülerinin yanına katılmanız çâresini bulabilirim" dedi.
Akabinde onlar deve sürülerinin bulunduğu yere
gittiler, onların sütlerinden ve sidiklerinden içtiler, böylece nihayet
sağlıklarına kavuştular, semizlenip kuvvetlendiler. Sonra da çobanı öldürdüler
ve develeri sürüp götürdüler. Akabinde Peygamber'e, imdâd isteyen kişi gelip
haber verince, Peygamber onların izleri üzerine onları arayıcılar gönderdi.
Gündüz yükselmeden onlar yakalanıp getirildiler. Peygamber demir çubuklar
getirilmesini emretti. Demir çiviler ateşte kızdırıldı. Bunlarla onların
gözlerini çıkarttı, ellerini ve ayaklarını kestirdi, kesilen yerlere kanı
dindirici bir dağlama tedâvîsi uygulamadı. Sonra bu cânîler Harre denilen kara
taşlık mevki'e atıldılar. Bunlar orada su istediler, fakat kendilerine su
verilmedi, nihayet öldüler.
Ebû Kılâbe: Bunlar hırsızlık yaptılar, insan
öldürdüler, Allah ve Rasûlü'ne de harb açtılar, demiştir.
3- Peygamber(S)'İn (Büyük Cürümler İşleyen)
Muhariblerin Gözlerini Kızgın Demirlerle Çıkartması Babı
4-.......Bize Hammâd, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o
da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs etti. Ukl veya Ureyne kabilelerinden bir
topluluk -râvî: Ben onun ancak Ukl'den dediğini biliyorum, demiştir- Medine'ye
geldiler. Peygamber (S) onlar için sütlü develer emretti. Onlara sadaka
develerinin bulundukları yere çıkmalarım, onların sidiklerinden ve sütlerinden
içmelerini emretti. Onlar gidip o develerin sütlerinden ve sidiklerinden
içtiler, nihayet hastalıklarından kurtulup iyileştikleri zaman çobanı
öldürdüler de develeri sürüp götürdüler. Bu haber kuşluk vakti Peygamber'e
ulaşınca, hemen arkalarından arayıcılar gönderdi. Gündüz yükselmeden yakalanıp
getirildiler. Peygamber onlarla ilgili emrini verdi. Onların ellerini, ayaklarını
kestirdi, gözlerini çıkarttı. Sonra onlar Harre mevkiine atıldılar. Onlar su
istediler, fakat kendilerine su verilmedi.
Ebû Kılâbe: İşte bunlar hırsızlık yapmışlar, insan
öldürmüşler, îmândan sonra Allah'ı inkâr etmişler, bu büyük cürümlerle beraber
Allah'a ve Rasûlü'ne de muhârib olmuşlardır, demiştir [5].
4- Çirkinliği Apaçık Olan Günâhları Terkeden Kimsenin
Fazileti Babı
5-.......Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek, Ubeydullah ibn
Umer'den; o da Hubeyb ibn Abdirrahmân'dan; o da Hafs ibn Âsım'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Yedi
kimseyi Allah kendi gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan kıyamet gününde,
kendi gölgesi altında gölgelendirecektir: Âdil imâm, Allah 'a ibâdet içinde
gelişen genç, tenhâ bir yerde A Hah 'ı (kalbi veya diliyle) anıp da gözleri yaş
akıtan kimse, kalbi mescide bağlanmış kimse, Allah yolunda birbirleriyle
sevişen iki kimse, mevki' ve güzellik sahibi olan bir kadın kendisini nefsini
tetmîne çağırdığı zaman 'Ben Allah'tan korkarım' diyen erkek bir sadaka verdiğinde
bunu sol eli, sağ elinin yaptığı işi bilmeyecek kadar gizli olarak veren
kimse" [6].
6-.......Bize Ebû Hazım Seleme ibn Dînâr, Sehl ibn Sa'd
es-Sâidî(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim
bana iki bacağı arasındaki organı ile, iki çene kemiği arasındaki organını
günâhtan korumaya kejîl olursa, ben de o kimseye cennete kefil olurum" [7].
5- Zina Edicilerin Günâhı Ve Yüce Allah'ın Şu
Kavilleri Babı:
"Onlar Allah'ın yanına başka bir tanrı daha
(katıp) tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina
etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya Çarpar1' (el-Furkaan: 68);
"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o şübhesiz bir
hayâsızlıktır, kötü bir yoldur" (ei-lsrâ: 32)[8].
7-.......Bize Katâde haber verdi; Enes (R) şöyle
demiştir; Ben size Peygamber'den işittiğim öyle bir hadîs söyleyeceğim ki,
benden sonra onu size hiçbir kimse söyleyemiyecektir: Ben Peygamber(S)'den
işittim, şöyle buyuruyordu: "(Şunlar olmadıkça) saat ayağa kalkmaz"
yâhud da Peygamber şöyle buyurdu: "İlmin kaldırılması, cahilliğin meydana
çıkıp kök/eşmesi, şarâbın içilmesi, zinanın aşikâre olup çoğalması, erkeklerin
azalıp kadınların çoğalması kıyamet alâmetlerin-dendir. Kadınlar o kadar
çoğalacak ki, elli kadın için bir kayyım (yânî işlerini görücü) olacaktır"
[9].
8-.......Bize el-Fudayl ibnu Gazvân, İkrime'den tahdîs
etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ra^ûlullah (S) şöyle buyurdu: "Kul,
zina ettiği sıra (kâmil) bir mü 'min olduğu hâlde zina edemez. Hırsızlık
yaptığı sıra mü'min olduğu hâlde hırsızlık edemez. İçki içerken de mü'min
olduğu hâlde içki içmez. (Haksız olarak birini öldürürken de) mü'min olarak
öldüremez".
İkrime şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a:
— Bu günâhları işlerken ondan îmân nasıl sökülüp
çıkarılır? diye sordum.
İbn Abbâs:
— İşte şöyle, diye ta'rîf etti de parmaklarını
birbirine geçirdi, sonra onları çıkardı. Bu günâhı işleyen kişi tevbe ederse
îmân tekrar ona döner, dedi ve bu dönüşü de parmaklarını birbirine geçirerek:
İşte böyle döner, diye gösterdi [10].
9-.......Bize Şu'be, el-A'meş'ten; o da Zekvân'dan
tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
"Zina edici kimse, zina ettiği sıra mü 'min olduğu hâlde zina edemez;
(hırsız kişi de) hırsızlık yaparken mü'min olduğu hâlde hırsızlık yapamaz.
(İçkici kimse de) şarâb içerken mü 'min olduğu hâlde içemez. O bu günâhları
işledikten sonra tevbe (kapısı kapatılmayıp, ona) arzedilmiştir" [11].
10- Bize Amr ibn Alî tahdîs etti: Bize Yahya ibn Saîd
el-Kattân tahdîs etti: Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mansûr
ile Süleyman ibn Mıhrân, Ebû Vâil'den; o da Ebû Meysere'den tahdîs etti ki,
Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben:
— Yâ RasûlaİIah! Hangi günâh en büyüktür? diye
sordurn. Rasûlullah (S):
— "Allah seni yarattığı hâlde Allah'a bir
ortak uydurmandır" buyurdu.
Ben:
— Sonra hangi (günâh büyüktür)? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Seninle beraber yemek yemesinden
korktuğun için çocuğunu öldürmendir" buyurdu.
Ben:
— Bundan sonra hangisi (büyüktür)? dedim.
Rasûlullah:
— "Komşunun halîlesi olan zevcesiyle zina
edişmendir" buyurdu [12].
Yahya bin Saîd şöyle dedi: Ve bize Sufyân es-Sevrî
tahdîs etti. Bana Vâsıl ibn Hayyân, Ebû Vâil'den tahdîs etti ki, bunda da Abdullah
ibn Mes'ûd: "Ben: Yâ RasûlaİIah!... diye sordum" deyip geçen hadîsin
benzerini söylemiştir.
Amr ibnu Alî şöyle dedi: Ben bu hadîsi Abdurrahmân ibn
Meh-dî'ye zikrettim. Hâlbuki o da bu hadîsi bize Sufyân es-Sevrî'den; o da
el-A'meş'ten, Mansûr'dan, Vâsıl'dan; bu üçü de Ebû Vâil'den; o da Ebû
Meysere'den diye tahdîs ediyordu. Abdurrahmân ibn Mehdî iki kerre: (İçinde Ebû
Vâil ile Abdullah ibn Mes'ûd arasında Ebû Mey-sere'nin zikri bulunmayan) bu
isnadı terket, bu isnadı terket! Dedi [13].
6- Zinâ Eden Evlinin Taşlanması Babı
el-Hasenu'1-Basrî:
Kendi kızkardeşiyle zina eden kişinin haddi, zina eden
kimsenin haddidir, demiştir [14].
11-....... Bize Seleme ibnu Kuheyl tahdîs edip şöyle
dedi: Ben eş-Şa'bî Âmir ibn Şurahbîl'den işittim. O, Alî ibn Ebî TâIib(R)'in,
cumua günü (Şurâha el-Hamdâniyye denilen) kadını recmettiği zaman, Alî'nin:
— Ben bu kadım Rasûlullah(S)'ın sünneti (yânî kaanûnu)
ile rec-metmişimdir, dediğini tahdîs ediyordu [15].
12-.......Bize Hâlid ibn Abdillah, eş-Şeybânî'den tahdîs
etti ki, eş-Şeybânî şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'ya:
— Rasûlullah (S) recmetti mi? diye sordum.
O da:
— Evet etti, diye cevâb verdi.
Ben tekrar:
— Rasûlullah en-Nûr Sûresi'nin inmesinden evvel mi,
yoksa sonra mı recmetti? dedim.
Abdullah ibn Ebî Evfâ:
— Bunu bilmiyorum, dedi [16].
13-.......îbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibn
Abdirrahmân, Câbir ibn Abdillah(R)'tan şöyle tahdîs etti: Eşlem kabilesinden
(Mâiz ibn Mâlik isminde) bir adam, Rasûlullah(S)'a geldi de, O'na kendisinin
zina ettiğini söyledi. Ve kendisi aleyhine dört defa şehâdet etti. Bu
şehâdetler üzerine Rasûlullah emretti de o adam recm olundu. Bu adam evli
olduğu hâlde zina etmişti [17].
7- Bâb: Deli Erkek Ve Deli Kadın (Zinâ Ettiklerinde)
Recm Olunmazlar
Alî ibn Ebî Tâlib, Umer ibnu'l-Hattâb'a (zinadan gebe
kalmış bir kadın getirildiğinde, onu recm etmek isteyince):
Sen deliden, iyileşinceye kadar; çocukta bulûğa
erişinceye kadar; uyuyan kimseden de uyanıncaya kadar kalemin kaldırılmış
olduğunu bilmedin mi? demiştir [18].
14-.......Bizeel-Leys, Ukayl'den; o daîbnŞihâb'dan;
odaEbû Seleme ibn Abdirrahmân ile Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den tahdîs etti ki, Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) mescidde iken bir adam geldi de O'na
nida etti ve:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu adam bu şekilde kendi
aleyhindeki i'tirâfını dört kerre tekrar etti. Kendi aleyhine dört kerre
şe-hâdet edince Peygamber onu çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır (yoktur), dedi. Peygamber:
— "Sen evli misin?" diye sordu. O zât:
— Evet (evliyim), dedi.
Bunun üzerine Peygamber oradakilere:
— "Bunu götürünüz ve taşlayınız!"
emrini verdi.
Ibn Şihâb şöyle dedi: Bana Câbir ibn Abdillah'tan
işiten kimse haber verdi ki, Câbir:
— Ben o zâtı taşlayanların içinde bulundum. Bizler onu
(cenazelere namaz kılınan) musallada taşladık. Taşlar ona isabet edip acıtınca
kaçtı. Biz de ona Harre'de yetiştik ve recmettik, demiştir [19].
8- Bâb:
'Zina eden için ancak mahrumiyet vardır
15-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Ebî Vakkaas
ile Abd ibnu Zem'a (bir oğlanın nesebi hususunda) nizâlaşıp da'vâlaştılar. Peygamber
(S): "Oğlan sana âiddiryâ Abd ibne Zem'a! Çocuk, üzerinde doğduğu döşeğe
âid olur. Ey Şevde! Sen de bu çocuktan perdelen!" buyurdu.
el-Buhârî geçen senedle: Bize Kuteybe ibn Saîd,
el-Leys'ten yaptığı rivayetinde de Peygamber'in "Zina eden için ancak
mahrumiyet vardır" buyurduğunu ziyâde etti, demiştir [20].
16-.......Ebû Hureyre (R) Peygamber(S)'in "Çocuk,
üzerinde doğduğu döşeğe âid olur. Ve zina eden için ancak mahrumiyet vardır' dediğini
işitmiştir.
9- (Peygamber Mescidinin Kapısı Yanında) Düzgün
Taşlarla Döşenip Kaplanmış Yerde Recm Babı
17-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'a
bir Yahûdî erkeği ile bir Yahûdî kadını getirildi. Bunlar birbirleriyle çirkin
bir iş (yânî zina fiili) meydana getirmişlerdi. Rasûlullah Yahûdîler'e:
— "Sizler kitabınız Tevrat'ta zina edenler
için ne cezası buluyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
— Âlimleriniz, zina edenin yüzünü kömürle karartma ve
bir eşek üzerine (yüzlerini birbirine) ters bindirme bid'atini çıkardılar, diye
cevâb verdiler.
Abdullah ibn Selâm:
— Yâ Rasûlallah! Onlara Tevrat'ı getirmelerini
emret! dedi. Tevrat getirildi. Yahûdîler'den biri elini recm âyeti üzerine
koydu
da öncesini ve sonrasını okumaya başladı. Abdullah ibn
Selâm ona:
— Elini kaldır! dedi.
Bir de baktılar ki, recm âyeti elinin altındadır.
Bunun üzerine Rasûlullah zina eden o iki kimsenin recm edilmesini emretti,
onlar da recm olundular.
İbn Umer: Bu zina eden iki kişi Mescid'in yanında düz
taşlarla
döşenip kaplanmış olan Balat denilen yerde recm
olundular. Ben erkek Yahûdî'nin kadını taşlardan korumak için üzerine
kapandığını gördüm, demiştir [21].
10- (Cenazelere Namaz Kılınan) Musallada Recm Yânî
Taşlama Cezası Babı
18-.......Bize Ma'mer ibn Râşid.ez-ZuhrTden; o da Ebû
Seleme ibn Abdirrahmân'dan; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan şöyle haber verdi:
Eşlem kabîlesinden (Mâiz ibn Mâlik el-Eslemî adında) bir adam Peygamberi geldi
de zina ettiğini i'tirâf eyledi. Peygamber (S) ondan yüz çevirdi. O adam kendi
aleyhine dört kerre böyle şehâdet edince, Peygamber ona hitaben:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır (yoktur), dedi. Peygamber:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O
zât:
— Evet (evlendim), dedi.
Bunun üzerine o adamın recm edilmesini emretti ve o
zât (cenazelere namaz kılınan) musallada recm olundu. Taşlar ona isabet edip
acıtınca adam kaçmaya başladı, kendisine erişilip recm edildi, nihayet öldü.
Peygamber onu hayırla zikretti ve üzerine cenaze namazı kıldırdı.
Râvî Yûnus ile İbn Cureyc, ez-Zuhrî'den yaptıkları
rivayetlerinde "Üzerine namaz kıldı" fıkrasını söylemediler.
Ebû Abdillah el-Buhârî'ye:
— "Peygamber onun üzerine cenaze namazı
kıldı" fıkrası sa-hîh olur mu? diye soruldu.
Buharı:
— Bunu Ma'mer ibn Râşid rivayet etti, diye cevâb
verdi. Buhârî'ye:
— Bunu Ma'mer'den başkası rivayet etti mi?
denildi de, o:
— Hayır, diye cevâb verdi [22].
11- Haddin Aşağısında (Yânı Hadd Olmayan Öpme,
Çimdikleme Gibi) Bir Günâh İşleyen Ve Bu Suçu İmâma Haber Verilen Kimse Tevbe
Ettikten Sonra İmâma Fetva İsteyici Olarak Geldiği Zaman, Bu Kimse Üzerine
Hiçbir Ukubet Olmadığı Babı
Atâ ibn Ebî Rebâh: Peygamber (S), böyle bir ma'siyet
işleyip de kendisine bunu haber veren kimseyi (namaz kıİıncaya kadar ihmâl
etti, namazdan sonra tekrar haber verdiğinde, namazının ona keffâret olduğunu
bildirdi de) ona hiçbir ceza vermedi, demiştir [23].
İbn Cureyc de: Peygamber (S), eşiyle ramazân
gündüzünde cinsî münâsebet yapan kimseye ceza vermedi de, hattâ ona günâhına
keffâret yapacağı hurmayı verdi.
Keza Umer ibnu'l-Hattâb da, ihrâmlı olduğu hâlde geyik
avlayan Kubeysa ibn Câbir'e ceza vermemiş,
ancak kurban kesmekle emretmiştir. Bu hükmün
ma'nâsında olarak, Ebû Usmân en- Nehdfden; o da İbn Mes'ûd(R)'dan; o da
Peygamber(S)'den bunun benzeri rivayet vardır, demiştir [24].
19-.......Bize el-Leys, İbn Şihâb'dan; o da Humeyd ibn
Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir adam ramazân
ayında oruçlu iken karısı ile cinsî münâsebette bulundu da Rasûlullah(S)'a
gelip bunun hükmünü istedi. Rasülullah ona:
— "Azâd edecek bir köle bulabilir
misin?" diye sordu. O zât:
— Hayır (bulamam), dedi. Rasülullah:
— "iki ay arka arkaya zincirlemesine oruç
tutmaya gücün yeter mi?" dedi.
Adam:
— Hayır (buna gücüm yetmez), dedi. Rasülullah:
— "Öyleyse altmış fakiri doyur!"
buyurdu.
Ve el-Leys, Amr ibnu'l-Hâris'ten; o da Abdurrahmân
ibni'l-Kaasım'dan; o da Muhammed ibn Ca'fer ibni'z-Zubeyr'den; o da Ab-bâd ibnu
Abdillah ibni'z-Zubeyr'den; o da Âi.şe(R)'den şöyle söyledi: Mescidde iken
Peygamber(S)'in yanına bir adam geldi de:
— (Yâ Rasûlallah!) Yandım! dedi. Peygamber:
— "Bu yanman neden oldu?" diye sordu.
O adam:
— Ramazânda oruçlu iken karımla cinsî münâsebette
bulundum! dedi.
Peygamber ona (sırasıyle köle azadı ve iki ay devamlı
orucu zikrettikten sonra):
— "(Altmış fakîri doyuracak) sadaka
ver!" buyurdu. O da:
— Benim yanımda sadaka vereceğim hiçbirşey
yoktur, dedi. Ve orada oturdu. O sırada Peygamber'e bir insan, üzerinde yiyecek
birşey bulunan bir eşeği sürerek geldi.
Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım: Ben o yiyecek şeyin ne
olduğunu bilmiyorum, dedi. (Ebû Hureyre hadîsinde o yiyeceğin bir zenbîl hurma
olduğu açıkça belirtilmiştir.)
O insan bu yiyecek şeyi Peygamber'e verdi. Bunun
üzerine Peygamber:
— "O yanan adam nerededir?" diye
seslendi. O adam:
— O benim; buradayım yâ Rasûlallah! dedi.
Peygamber:
— "Bu yiyecek taamı al da bunu keffâret
olarak sadaka ver!" buyurdu.
O adam:
— Benden daha muhtâc olana mı vereceğim? Benim ailemin
hiç-birşeyi yoktur! dedi.
Peygamber de ona:
— "Öyleyse bunu sizler yiyin!"
buyurdu.
Ebu Abdillah el-Buhârî: Ebû Usmân en-Nehdî'den rivayet
edilmiş olan birinci hadîs daha açıktır. Oradaki sözü "Bunu kendi ailene
yedir!" şeklindedir, dedi [25].
12- Bâb: Bir Şahıs İmâmın Huzurunda Haddi Gerektiren
Bir İş Yaptığını İkrar Eder Ve "Bana Hadd İkaame Et" Der De Onun Ne
Olduğunu Beyân Etmezse, İmâmın, Bu Suçu Onun Üzerine Örtme Hakkı Var Mıdır
(Yâhud Yok Mudur)?
20-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben
Peygamber(S)'in yanında idim. O'na bir adam geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Ben hadd (yânî dînî ceza)
gerektirecek bir günâha isabet ettim, bana bu cezayı uygula! dedi.
Enes dedi ki: Peygamber o adama işlediği günâhı sormadı.
Enes dedi ki: Bu sırada namaz vakti geldi. O adam
Peygamber'-le beraber namazı kıldı. Peygamber namazı bitirince o adam
Peygam-ber'e doğru kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Ben bir hadde isabet ettim, bana
Allah'ın Ki-tâbı'nı uygula! dedi.
Rasûlullah:
— "Sen şimdi bizimle beraber namaz kılmış
değil misin?" dedi. O da:
— Evet (namaz kıldım), dedi. Rasûlullah:
— "Şübhesiz ki, Allah senin lehine günâhını
-yâhud: cezanı- mağfiret etmiştir!" buyurdu [26].
13- Bâb: İmâm Zina Suçunu İtiraf Eden Kimseye:
"Belki Sen O Kadına Elle Dokundun Yâhud Çimdikledin" Der Mi? [27]
21-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Mâiz ibnu Mâlik,
Peygamber(S)'e gelip zina suçunu i'tirâf ettiği zaman Peygamber (ondan birkaç
defalar yüz çevirdikten, deli ve sarhoş olup olmadığım araştırdıktan sonra)
ona:
— "Belki sen o kadını öptün yâhud elinle
elleyip çimdikledin yâhud da sâdece baktın?" buyurdu.
Mâiz:
— Hayır yâ Rasûlallah! diye zina ettiğini ısrarla
belirtince, Rasûlullah hiçbir kinayeli lafız kullanmayarak açıkça:
— "Sen erkeklik organını o kadının ferci
içine koydun mu?" diye sordu.
İbn Abbâs: Mâiz'in açıkça zina ettiğini ikrar etmesi
sırasında artık Rasûlullah onun recm edilmesini emretti, dedi [28].
14- İmâmın, Zina Suçunu İkrar Eden Kimseye "Sen
Evlendin Mi?" Dîye Sorması Babı
22-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
mescidde iken insanlardan (yânî başkan ve şeriflerden olmayıp, halktan) bir
adam geldi ve nida edip:
— Yâ Rasûlallah, ben zina ettim! dedi; bununla kendini
kasde-diyordu.
Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam
Rasûlullah'ın yüzünü çevirdiği yöne geçerek yine:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yine yüz çevirdi. O da yine
Rasûlullah'ın yüzünü döndürdüğü tarafa geçti, bu i'tirâfını tekrarladı.
Nihayet bu suretle kendi aleyhinde dört kerre şehâdet edince, Peygamber onu
çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır yoktur yâ Rasûlallah! dedi. Bu sefer
Peygamber ona:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O
zât:
— Evet evliyim yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi. Bunun
üzerine Rasûlullah yanında bulunanlara:
— "Bunu götürün ve recm edin!" buhurdu.
îbn Şihâb şöyle dedi: Bana Câbir ibn Abdillah'tan
işiten kimse haber verdi ki, Câbir:
— Ben o zâtı taşlayanların içinde bulundum. Bizler onu
(cenazelere namaz kılınan) musallada taşladık. Taşlar ona isabet edip ız-dırap
verince koşup kaçtı. Nihayet biz ona Harre'de yetiştik ve orada recm ettik,
demiştir [29].
15- Zina İtirâfı(Mn Hükmünü Beyân) Babı
23-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi:
Biz bu hadîsi ez-Zuhrî'nin ağzından alıp ezberledik; o şöyle dedi: Bana
Ubey-dullah haber verdi ki, kendisi Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid
el-Cuhenî(R)'den işitmiştir. Onların ikisi de şöyle demişlerdir: Bizler Peygamberdin
yanında bulunuyorduk. Bir adam ayağa kalktı da:
— (Yâ Rasûlallah!) Sana Allah adına yemîn eder ve
aramızda yalnız Allah'ın Kitabı ile hüküm vermeni isterim, dedi.
Ondan daha anlayışlı olan hasmı da ayağa kalktı, o da:
— (Evet) aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve
(da'vâmı söylemek üzere) bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona:
— "Söyle!" buyurdu. O da şöyle
anlattı:
— Benin oğlum bu adamın yanında ücretli çalışıyordu.
Onun karısı ile zina etmiş. (Bana oğluma recm lâzım geleceği söylendiğinden)
ben bu adama yüz koyun ve bir de hizmetçi fidye verdim, oğlumu kurtardım.
Sonra ben bu mes'eleyi ilim sahibi olan adamlara sordum. Onlar bana, henüz
bekâr olan oğluma yüz deynek ile bir yıl gurbete sürgün gönderme cezası; bunun
karısına dâ recm cezası lâzım geldi-
ğini haber verdiler, dedi. Rasûlullah da:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Azız ve Celıl olan Allah'ın Kitabı ile
hüküm vereceğim: Yüz koyunla hizmetçi sana geri verilir, senin oğluna da yüz
deynek vurulur ve bir yıl sürgüne gönderilir" buyurdu, sonra da Uneys'e:
— "Yâ Uneys! Bu adamın karısına git! Zina
suçunu i "tiraj ederse, onu recm et!" diye emretti.
Uneys, kadına gitti. O da zina ettiğini i'tirâf edince
onu recm etti.
Râvî Alî ibnu'l-Medînî şöyle dedi: Ben Sufyân ibn
Uyeyne'ye:
— "Benim oğlum bu adamın yanında ücretli
idi" diyen adam: "Bana, oğlumun üzerine recm cezası olduğunu haber
verdiler" sözünü söylememiştir, dedim.
Sufyân:
— Ben o hususta ez-Zuhrî'den bunu işitip işitmediğimde
şübhe etmekteyim. Onun için bazen bu cümleyi söyledim, bazen de sükût ettim,
diye cevâb verdi [30].
24-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb
(R) şöyle dedi:
— Ben insanlar üzerine zamanın uzayıp da herhangi bir
sözcünün: "Biz Allah'ın Kitâbı'nda recmi bulmuyoruz" demesinden ve
böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terketmek suretiyle
sapmalarından endîşe etmişimdir. Dikkat ediniz! Evli olduğu hâlde zina eden
kimse üzerine buna beyyine delâlet ettiği yâhud gebelik yâ-hud i'tirâf
olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır! dedi.
Sufyân ibn Uyeyne: Ben bunu böylece ezberledim: Umer:
— Dikkat edin! Rasûlullah (S) recm etmiştir. O'ndan
sonra biz de recm yaptık, dedi, demiştir [31].
16- Zinadan Gebe Kalan Kadının, Evli Olduğu Zaman
(Çocuğu Doğurduğunda) Recm Edilmesi Babı
25-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben
Muhâcirler'den birtakım adamlara Kur'ân okutuyordum. Bunlardan biri
Abdurrahmân ibn Avf idi. Ben Umer'in yaptığı son haccında Minâ'da Abdurrahmân
ibn Avf in evinde bulunduğum sırada, Abdurrahmân, Umer ibnu'l-Hattâb'ın yanında
imiş, oradan evine benim yanıma döndü de şöyle dedi: Eğer sen şu adamı göreydin
muhakkak hayret ederdin: Bu gün Emîru'l-Mü'minîn'in yanına bir adam geldi ve:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Fulân kişi hakkında ne
düşünürsün: O kişi: Eğer Umer ölürse, ben muhakkak Fulân kimseye (Talha ibn
Ubeydilîah'a) bey'at ederim. Vallahi Ebû Bekr'e yapılan bey'at isti-şâresiz,
ansızın birdenbire yapılıp tamam oldu! diye konuşarak bir fitne çıkarmak
istedi.
Umer bu sözü işitince çok öfkelendi. Sonra:
— Ben bu akşam üzeri Allah isterse insanların arasında
ayağa kalkıp bir hutbe yapacağım da milletin mukadderatını gasbetmek isteyen
bu adamları teşhîr ederek, bunların te'vîlâtindan insanları sakındıracağım!
dedi,
Abdurrahmân dedi ki: Ben de Umer'e:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Böyle yapma! Çünkü hacc
mevsimi insanların her türlüsünü ve şerr işlerinde sür'atli olanlarını bir
araya toplar. Sen hutbe için ayağa kalkacağın zaman, bu kimseler sana yakın
bir yerde olmakta diğer insanlara galebe ederler. Ben senin ayağa kalkar da bu
konuda bir konuşma yaparsan, bu konuşmayı herbir uçurucunun senden alıp etrafa
uçurmasından, onu belleyememeleri ve ma'nâsını anlamamalarından ve o konuşmayı
yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endîşe ederim. Onun için sen yavaş
ol, Medine'ye dönünceye kadar sabret. Çünkü Medîne hicret ve sünnet yurdudur.
Orada Suffa ehli ile, insanların eşrafı ile toplanıp söylemek istediğin
şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı
iyi belleyip anlarlar ve onu uygun yerlerine koyarlar (da fitneyi önlerler),
dedim [32].
Umer teklîfimi kabul edip:
— Dikkat et! Vallahi inşâallah Medîne'ye varıp ayağa
kalkarak yapacağım i!k hutbemde bu mes'eleyi muhakkak konuşacağım! dedi,
İbn Abbâs dedi ki: Bizler zu'I-hicce ayının sonunda
Medîne'ye geldik. Cumua günü olunca güneş ortadan meylettiği zaman bizler
mescide gidişte acele davrandık. Nihayet ben Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn
Nufeyl'i, minberin köşesinin yanında oturmuş olarak bulup, onun etrafına
oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok beklemedim, Umer
ibnu'l-Hattâb çıktı. Ben onun gelmekte olduğunu görünce Saîd ibn Zeyd ibn Amr
ibni Nufeyl'e:
— Umer bu öğleden sonra öyle mühim bir konuşma yapacak
ki, halîfe yapıldığı günden beri böyle bir konuşma yapmamıştı! dedim.
Saîd ibn Zeyd benim sözümü kabul etmedi ve:
— Umer'in şimdiye kadar bundan önce söylemediği bir
konuşma yapacağını neden ümîd ettin ki! diye bunu uzak saydı.
Umer minber üzerine oturup müezzinler de ezanları
okuyup sükût ettikleri zaman ayağa kalktı. Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla
övdükten sonra "Amma ba'du = Sözün bundan sonrasına gelince" deyip
şunları söyledi:
— Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş
olduğu bir konuşma yapacağım: Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin
önündedir (vefatım yaklaşmış olabilir)! Her kim bu konuşmamı akledip anlar ve
onu iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın.
Akledip kavramıyacağından endîşe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim
üzerime yalan söylemesini halâl etmiyorum.
Şübhesiz ki, Allah, Muhammed'i hakk peygamber gönderdi
ve O'na Kitâb indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recm Âyeti de vardı.
Bizler o âyeti okuduk, akledip anladık ve iyice ezberledik [33].
Bunun içindir ki, Rasûlullah recm etti, O'ndan sonra biz de recm ettik. Ben
insanlara zaman uzayıp da bir sözcünün: "Biz Allah'ın Kitâbı'n-da recm
âyetini bulmuyoruz" demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı
terketmeleri suretiyle insanların sapıklığa düşmelerinden endîşe ediyorum.
Recm, Allah'ın Kitâbı'nda sabit bir haktır. Bu, erkeklerden ve kadınlardan
evlenip de zina eden, zinası da beyyine ile yâhud gebelik ile yâhud da i'tirâf
ile sabit olan kimselere uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitâbı'ndan okumakta olduğumuz
şeyler içinde: "Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, sizin
babalarınızdan yüz çevirmeniz (babalarınızdan başkalarına mensûb-luk iddia
etmeniz) sizin küfrünüz, nankörlüğünüzdür -yâhud: Sizin babalarınızdan yüz
çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür-!" sözleri de vardı!
Dikkat edin! Sonra Rasûlullah (S) şunu da buyurmuştur:
"Sizler beni, Meryem oğlu îsâ 'nın bâtıl üzere aşırı övülmesi gibi mübalağalı
ve aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasûlü'
deyiniz!"
Sonra şu da var ki, içinizden bir sözcü çıkıp:
"Vallahi Umer ölürse, ben fulân kimseye bey'at ederim" demektedir.
Sakın hiçbir kimse onun "Ebû Bekr'e yapılan bey'at ancak istişâresiz,
birdenbire olmuş ve tamamlanmıştır" demesiyle aldanmasın! Dikkat ediniz!
Hakîkaten o iş böyle çabuk olmuştur. Lâkin Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur.
İçinizden hiçbir kimse kendisine sür'atle gidilmekte develerin boyunlarının
kopmasında Ebû Bekr gibi olamaz [34].
Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın müslümânlardan bir
adama bey'at ederse, onun bey'ati kabul olunmaz. O bey'at eden de, bey'at
edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar!
Şu da bir hakikattir ki, Allah, Peygamberi'ni vefat
ettirdiği zaman bizim de haberimizden şunlar meydana gelmişti: Ensâr cemâati
bize muhalefet ettiler ve hepsi Sâide oğulları sakîfesinde toplandılar. Alî ile
ez-Zubeyr ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler,
Ebû Bekr'in yanında toplandılar. Ben Ebû Bekr'e:
— Yâ Ebâ Bekr! Bizi şu Ensâr kardeşlerimizin yanma
götür! dedim.
Akabinde bizler onlara ulaşmak isteyerek yola koyulup
gittik. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam (Uveymir
İbn Sâide ile Ma'n ibn Adiyy) karşıladılar da topluluğun üzerine meyledip
ittifak ettikleri görüşü (Sa'd ibn Ubâde'ye bey'ati) bize zikrettiler ve:
— Ey Muhacirler topluluğu! Sizler nereye gitmek
istiyorsunuz? dediler.
Biz de onlara:
— Şu Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek
istiyoruz, dedik. Onlar da bize:
— Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin
hükmünü veriniz! dediler.
Ben de onlara:
— Vallahi bizler muhakkak onların yanına
gideceğiz! dedim. Ve yürüdük, nihayet Sâide oğullan'nın meşveret ettikleri
sakî- fede Ensâr cemâatinin yanına vardık [35].
Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var!
Ben:
— Bu kimdir? dedim. Onlar:
— Bu Sa'd ibn Ubâde'dir! dediler. Ben:
— Onun nesi var? dedim. Onlar:
— Sıtma ateşi var! dediler.
Biz birazcık oturduğumuzda onların hatîbi (Sabit ibn
Kays ibn Şemmâs) şehâdet kelimelerim söyledi ve Allah'ı lâyık olduğu yüce
sı-fatlarıyle sena etti. Bundan sonra "Amma ba'du" hitâb fâsılmı söyledi
ve şöyle devam etti:
— Bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz.
Siz Muhacirler cemâati ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir
azınliksınızdır. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve
bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar! dedi.
Umer şöyle dedi: Ensâr'ın hatîbi susunca ben konuşmak
istedim. Ben daha evvel, beğendiğim ve Ebû Bekr'in önünde takdîm edip konuşmak
istediğim bir makaale (bir hitabe) hazırlamış idim. Ben Ebû Bekr'e arız olan
keskinliğin yânî öfkenin bir kısmını ondan def etmeye uğraşıyordum. Ben
konuşmak istediğim zaman, Ebû Bekr bana:
— Yavaş ol (yumuşak ve sükûnetli davran)! dedi.
Ben Ebû Bekr'i öfkelendirmek istemedim. Ebû Bekr
kendisi konuşmaya başladı. Ebû Bekr öfke sırasında benden daha halım, daha
sükûnetli, hedeflere yönelip ulaşmakta da benden daha vakaarh idi. Vallahi Ebû
Bekr benim hazırlamamda hoşuma giden hiçbirşeyi ter-ketmedi, o konuşmasına
başlamasında, doğru olan görüşü belirtmekte benim hazırladığım hitabenin
benzeri yâhud ondan daha üstün olan bir konuşmayı susuncaya kadar sürdürdü. Bu
konuşmasında şunları söyledi:
— (Ey Ensâr topluluğu! Allah'a yemîn ederim ki, bizler
sizin fad-lınızı, İslâm yolundaki belâlarınızı ve bizim üzerimize vâcib olan
hakkınızı inkâr etmiyoruz! -İbn İshâk rivayetinden-) Sizler, kendinizde hayır
bulunduğunu zikrettiniz, sizler bu hayrın ehlisiniz. Fakat şu halifelik işi
Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla tanınmayacaktır. Bu
Kureyş topluluğu neseb ve yurt bakımlarından Arablar'ın ortası, yânı en
adaletlisi ve en üstünüdür. Ben sizler için şu iki adamdan birine bey'at
etmenizi teklîf edip buna razı olmuşumdur. Şimdi bu ikisinden istediğinize
bey'at ediniz! dedi.
Umer dedi ki: Bundan sonra Ebû Bekr, kendisi aramızda
oturmakta bulunduğu hâlde benim elimi ve Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'ın elini
tuttu. Ben onun söylediklerinden bundan başkasını kerîh görmedim. Vallahi
benim öne geçirilip de boynumun vurulması (yânı) bir günâhtan dolayı benim
boynumun öne geçirilip de vurulmaya yak-laştırılmasi, bana içlerinde Ebû
Bekr'in mevcûd bulunduğu bir kavme emirlik yapmaklığımdan daha sevimlidir.
Ancak ölümüm sırasında şeytânın telkîniyle nefsimin bunu bana süsleyip güzel
göstermesi hâli müstesnada ki, ben şu saatte onu vicdanımda hissetmiyor ve
bulmuyorum!
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü (Habbâb ibnu'I-Munzir)
şöyle dedi:
— Bizler emirlik ağacının faydalanılacak olan aslıyız,
köküyüz (yânî uyuz develerin kaşınmaları için ağıllara dikilen ağaç kökleriyiz,
hasta develerin o ağaçlarla kaşınıp şifâ buldukları gibi, bu emirlik işi de
bizlerle şifâ bulup yaşar). Yine bizler meyveleri düşmesin, kırılmasın diye
yapraklarla, dallarla bağlanmış yüklü hurma salkımlarıyız. Biz Ensâr
topluluğundan bir emir, sizlerden de bir emir olsun ey Kureyş cemâati! dedi.
Bunun üzerine karışık sözler çoğaldı ve sesler
yükseldi, hattâ ben bir ihtilâf çıkmasından korktum da hemen:
— Uzat elini yâ Ebâ Bekr! (Sana bey'at edeyim!)
dedim.
O da elini uzattı. Ben de ona bey'at ettim. Benden
sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebû Bekr'e bey'at ettiler. Biz böylece Sa'd
ibn
Ubâde'ye karşı çabuk davranıp galebe sağlamış olduk.
Onlardan bir sözcü:
— Sizler Sa'd ibn Ubâde'yi öldürdünüz,(yânî onu
yardımsız bırakmak ve kuvvetini gidermek suretiyle onu ölü gibi yaptınız)!
dedi.
Umer dedi ki: Bu sözcüye karşı ben:
— (Hilâfet işine mâni' olmaya çalıştığı için) Allah
Sa'd ibn Ubâde'yi öldürsün! dedim [36].
Bundan sonra Umer o cumua hutbesindeki konuşmasının
sonunda şunları tekrar olarak söyledi:
— Bizler o zaman Allah'a yemîn ederim ki, kendisinde
hazır bulunup meşgul olduğumuz bu devlet başkanlığı müzâkeresi işinden, Ebû
Bekr'e bey'at edilmesi işinden daha kuvvetli hiçbir iş ve meşguliyet bulmadık!
Bizler Ensâr topluluğunun bizlerden ayrılıp da topluca bir bey'at
olmamasından, bizden sonra onların kendilerinden bir adama bey'at etmelerinden
korktuk. Bu takdirde ya bizler razı olmamamıza rağmen onlarla
bey'atleşecek, yâhud da onlara, muhalefet edecektik. Böylece de büyük bir
fesâd olacaktı. Artık bundan böyle müslümânların istişaresi ve rızâları
olmaksızın her kim bir adama bey'at edecek olursa (insanlar tarafından ne o
bey'at eden adama, ne de onun bey'at ettiği adama;) ikisinin de öldürülecekleri
korkusundan, bey'at olunmayacaktır! (Onun için hiçbir kimse bey'at olunmaya ve
kendisi için bey'atin -Ebû Bekr'e vâki' olduğu gibi- tamam olacağına tama'
etmesin)! [37].
17- Bâb: (Erkeklerden Ve Kızlardan Evlenmemiş Olup Da)
Zina Eden İki Bekâra Deynekleme Cezası Uygulanır Ve Sürgün Edilirler:
"Zina eden kadınla zina eden erkekten herbirine
yüzer deynek vurun. Eğer Allah1 a ve ahir et gününe inanıyorsanız bunlara Allah'ın
dîni(ni uygulamak) hususunda acıyacağınız tutmasın. Müzminlerden bir zümre de
bunların azabına şâhid olsun. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan
kadından başkasını nikahlamaz. Zina eden kadını da zina eden veya müşrik olan
bir erkekten başkası nikahlamaz. Bu (suretle evlenmek) mü'minler üzerine haram
kılınmıştır" (en-Nûr: 2-3) [38].
Sufyân ibn Uyeyne "Allah'ın dîninde" sözünün
tefsirinde: Allah'ın haddlerini tatbik etmek hususunda sizi bir acıma tutmasın,
demiştir.
26-.......Zeydibn Hâlid el-Cuhenî (R) şöyle demiştir:
Ben Peygamber(S)'den işittim, O, evli olup da zina eden kimseler hakkında yüz
deynek vurmayı ve bir yıl sürgüne göndermeyi emrediyordu.
İbn Şihâb şöyle dedi: Ve bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber
verdi ki, Umer ibnu'l-Hattâb da gurbete sürgün cezası uygulamış, sonra bu,
kaanûıı olmakta devam etmiştir.
27-.......Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o
da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber
(S) evlenmemiş olarak zina eden kimseler hakkında hadd ikaamesiyle beraber
(yânî deynekleme cezâsıyle beraber) bir yıl sürgüne göndermekle hüküm
vermiştir.
18- Maliyetler İşleyen Kimselerin Ve Kadınlara
Benzemeye Çalışan Erkeklerin Sürgün Edilmeıkri Babı
28-....... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)
erkeklerden kadmlaşanlara, kadınlardan da erkekleşenlere la'net etti ve: —
"Bu gibi insanları evlerinizden çıkarıp kovunuz!" buyurdu.
(İbn Abbâs dedi ki:) Peygamber fulân kimseyi çıkardı,
Umer de fulân kimseyi çıkardı [39].
19- İmâmın Yokluğunda, Haddi Yerine Getirmeyi İmâmdan
Başka Birine Emreden Kimse Babı
29-.......Bize Muhammed ibn EbîZi'b, ez-Zuhrî'den; o da
Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle tahdîs etti:
Bedevilerden bir adam Peygamber (S) mescidde otururken geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah'ın
Kitabı ile hüküm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı ve:
— (Evet) o doğru söyledi, onun için Allah'ın Kitabı
ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
— Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli (çoban)
idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası
olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câriye fidye verip
oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar, oğluma
yüz deynek Cezâsıyle bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'in Kitabı ile hüküm veririm!
Koyunlara ve cariyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz
deynek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
(Bedeviye hitaben de:)
— "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın
karısına git (zina suçunu i'tirâf ederse) onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti gitti, (kadının i'tirâfı üzerine)
ona recm cezası uyguladı [40].
20- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"Sizden her kim hürr ve müslümân kadınları
nikâhla alacak bir bolluğa güç yetiştiremezse, o hâlde sağ ellerinizin mâlik
olduğu mü 'min cariyelerinizden alsın.
Allah sizin îmânınızı çok iyi bilendir. Kiminiz
kiminizdendir (cariyeler de sizin gibi insandır). O hâlde fuhuşta bulunmayan,
gizli dostlar da edinmeyen namuslu kadınlar olmak üzere, onları sahihlerinin
izniyle, kendinize nikahlayın. Ücretlerini (mehirlerini) de güzellikle onlara
verin. Onlar evlendikten sonra bir fuhuş işlediler mi, o vakit üzerlerine hürr
kadınlar üzerindeki cezanın yarısı verilir. (Cariyeleri almak hususundaki) bu
müsâade içinizden sıkıntıya düşmekten (zinaya sapmaktan) korkanlar içindir.
Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok mağfiret edicidir, çok
merhamet eyleyicidir*' (en-Nisâ: 25) [41]
21- Bâb: Câriye Zina Ettiği Zaman? [42]
30-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn
Abdillah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle haber verdi:
Rasûhıllah(S)'a evlenmemiş bir cariyenin zina ettiği zamanki hükmünden soruldu.
Rasûlullah:
— "Câriye zina eder de zinası (beyyine ile yâhud
gebelikle yâ-hud da ikrar ile) sabit olduğu zaman, ona deynekleme cezası vurun.
Sonra yine zina ederse, ona yine deynekleme cezası uygulayın. Sonra yine zina
ederse, ona yine deynekleme cezası uygulayın. Sonra onu kıldan örülmüş bir ip
karşılığında da olsa (ayıbını beyân ederek) satınız!" buyurdu.
İbn Şihâb: Ben üçüncü defadan sonra mı yâhud dördüncü
defadan sonra mı satınız buyurduğunu bilmiyorum, demiştir.
22- Bâb: Câriye Zina Ettiği Zaman (Dövülür, Fakat)
Yüzüne Karşı Ayıbı Söylenmez, Sürgüne De Gönderilmez
31-....... Bize el-Leys, Saîd el-Makburî'den; o da
babası Keysân'dan tahdîs etti ki, Keysân, Ebû Hureyre(R)'den şöyle derken
işit-miştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Bir câriye zina eder de, zina
ettiği (beyyine ile veya gebelikle yâhud da ikrar ile) tebeyyün ederse,
efendisi ona celde uygulasın (yânı deynekle derisine
vursun), fakat sözle onu kınayıp ayıplamasın. Sonra yine zina ederse, efendisi onu
yine deynekle dövsün, fakat ayıbını yüzüne vurup ezâ etmesin. Sonra üçüncü
defa zina ederse, efendisi onu (ayıbını beyân ederek) kıldan dokunmuş bir ip
karşılığında bile olsa satsınl"
Bu hadîsi Saîd'den; o da Ebû Hureyre'den; o da
Peygamber'-den rivayet etmekte İsmâîl ibn Umeyye, el-Leys'e mutâbaat etmiştir [43].
23- Yahûdî, Hrıstiyan Ve Benzerleri Olan Zimmet Ehli
Kimseler Zina Ettikleri Ve Da'vâları İmâma Yükseltildiği Zaman, Bunların
Hükümleri Ve Evli Olmalarının Beyânı Babı
32-.......Bize eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Ben
Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'ya recm cezasından sordum. O:
— Peygamber (S) recm cezası uyguladı, dedi. Ben:
— en-Nûr Sûresi'nden (yânı yüz deynek âyetinden) evvel
mi yâ-hud sonra mı recm uyguladı? diye sordum.
Abdullah ibn Ebî Evfâ:
— Bunu bilmiyorum, dedi.
Bu hadîsi eş-Şeybânî'den rivayet etmekte Alî ibnu
Mushir, Hâ-lid ibnu Abdillah, el-Muhâribî ve Ubeyde ibnu Humeyd dörtlüsü,
Abdu'l-Vâhid'e mutâbaat etmişlerdir. Bu râvîlerden biri (yânî Ubeyde ibn
Humeyd), Nûr Sûresi yerine "Yüz deynek (âyetin)den evvel mi?"
şeklinde rivayet etmiştir. Birinci rivayet (yânî "en-Nûr Sûresi'nden evvel
mi?" şeklinde olan rivayet) daha sahîh olanıdır [44].
33-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir:
Yahûdîler, Rasûlullah(S)'a geldiler de O'na kendilerinden bir adamla bir
kadının zina ettiklerini zikrettiler (ve hükmünü sordular). Rasûlullah onlara:
— "Siz recm hakkında Tevrat'ta ne
buluyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
— Biz zina edenlerin ayıplarını ortaya koyup teşhir
ederiz, bunlar bir deynekle de dövülürler, dediler.
Abdullah ibn Selâm bunlara:
— Yalan söylediniz! Tevrat'ta recm (âyeti)
vardır! dedi. Bunun üzerine onlar Tevrat'ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahû-
dîler'den birisi (Abdullah ibn Surya) elini recm âyeti
üzerine koydu, ondan önceki ve sonraki âyetleri okumaya başladı. Abdullah ibn
Selâm ona:
— Elini kaldır! dedi.
O da elini kaldırınca recm âyeti görülüverdi.
Yahûdîler:
— Yâ Muhammedi Abdullah ibn Selâm doğru söyledi,
hakîkaten Tevrat'ta recm âyeti vardır! dediler.
Tahkîkaatle zinanın sabit olması üzerine Rasûlullah bu
iki zinâ-cının recm olunmalarını emretti, onlar da recm olundular. Abdullah ibn
Umer:
— Ben, recm edilirken Yahûdî erkeğini, kadını atılan
taşlardan korumak için, kadının üzerine meyleder hâlde gördüm, demiştir [45].
24- Bâb: Erkek Kendi Karısına Yâhud Başkasının
Karısına Hâkimin Ve İnsanların Huzurunda Zina Suçu Attığı Zaman, Hâkim Üzerine
Zina Atılan Kadına Tahkîkaatçı Gönderip1. De Kadından Kendisine Atılan Suçu
Sormak Vazifesi Vâcib Olur Mu?
(Cevâb: Evet'tir.)
34-.......Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid (R) şöyle haber
vermişlerdir: İki adam Rasûlullah(S)'m huzurunda çekişip da'vâlaştılar. Biri:
— Aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet! dedi. Diğeri de
ikisinin daha anlayışlısı olduğu hâlde:
— Evet yâ Rasûlallah! Aramızda Allah'ın Kitabı ile
hükmet ve da'vâmı söylemem için bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona:
— "Konuş!" buyurdu.
O da da'vâsım şöyle arzetti:
— Benîm oğlum bu adamın yanında ücretli idi. -Râvî
İmâm Mâlik: "Asîf" "Ecîr" yânı "Ücretle çalışan"
demektir, dedi.- Bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine recm
cezası olduğunu haber verdiler. Ben de oğlumdan bu adama yüz koyun ile bir de
kendime âid olan bir cariyeyi fidye verip, oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu
ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz dey-nek ile bir yıl gurbete
gönderme cezası olduğunu ve recm'in, yânı taşlama cezasının ise ancak onun
kansına düştüğünü haber verdiler! dedi.
Rasûlullah (S):
— "Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan Allah
'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm
vereceğim: Senin koyunlarına ve cariyene gelince; bunlar sana geri
verilir!"'buyurdu ve onun oğlunu, yüz deynek vurup bir yıl gurbete gönderdi.
Uneys el-Eslemî'ye de diğer adamın karısına gitmesini
emretti de:
— "Eğer zina suçunu i'tir af ederse onu
recm et!" buyurdu. Kadın zina suçunu i'tirâf etti, o da kadını recm etti [46].
25- Ehlini, Yakınlarını Yâhud Başkalarını Sultânın
Kendisine O Hususta İzni Olmaksızın Edeblendirme Yapan Kimse Babı
Ebû Saîd de Peygamber(S)*in:
"Biriniz namaz kıldığı sırada bir kimse onun
önünden geçip gitmek isterse, onu iteleyip def etsin. O kimse dinlemeyip ille
geçmekte dayatırsa, onunla doğuşsun!" buyurduğunu söylemiş.
Ve Ebû Saîd kendisinin de böyle yaptığını bildirmiştir
[47].
35-.......Âişe(R) şöyle demiştir: Ebû Bekr (benim
yanıma) geldi. Rasûlullah (S) o sırada başım benim dizimin üzerine koymuş vaziyette
idi. Ebû Bekr:
— Sen Rasûlullah'ı da, insanları da yollarından
habsedip alıkoydun, hâlbuki onlar su başında değiller, dedi ve beni azarlardı,
eli ile de böğrümü dürtmeye başladı.
Beni kıpırdamaktan, Rasûhıllah'ın dizim üzerinde
bulunmasından başka hiçbir şey men' etmiyordu. (Sabah olunca Rasûlullah
kalktı, hiç su yoktu.) Allah Taâlâ Teyemmüm (ei-Mâide: 6) âyetini indirdi [48].
36-.......Âişe (R) şöyle demiştir: (Gerdanlığım kaybolup
da insanlar susuz bir yerde ikaamet ettikleri zaman) Ebû Bekr benim yanıma
geldi de bana şiddetli bir vuruşla vurdu ve:
— Sen insanları bir gerdanlık sebebiyle habsedip
yollarından alıkoydun! dedi.
Vurması benim canımı acıtmış olduğu hâlde,
Rasûlullah'ın dizim üzerinde uyumakta olup O'nu uyandırmam korkusuyla ölüm beni
tutmuşçasına hareketsiz durdum... Bu hadîs de geçen hadîs tarzındadır.
Ebû Abdillah el-Buhârî: "Lekeze" ve
"Vekeze" ikisi de bir olup "Parmakları yumarak vurmak"
ma'nâsınadır, dedi.
26- Karısının Beraberinde Yabancı Bir Adam Görüp Onu
Öldüren Kimse Babı
37-.......Bize Abdulmelik ibn Umeyr, el-Mugîre'nin
kâtibi olan Verrâd'dan tahdîs etti. el-Mugîre ibn Şu'be (R) şöyle demiştir:
Sa'd ibn Ubâde (R):
— Karımla beraber bir erkek görürsem, hiç aman
vermeden onu kılıcımın keskin ağzıyle vurur öldürürdüm, demişti.
Onun bu sözü Peygamber(S)'e ulaşınca, yanında bulunanlara:
— "Sizler Sa'd'ın bu kıskançlığına şaşıyor
musunuz? Emîn olunuz ki, ben ondan daha kıskancım. Allah da muhakkak benden daha
çok kıskançtır" buyurdu [49].
27- Ta'rîz Hakkında Gelen Şey Babı
38-.......Bana Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Saîd
ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: RasûluIlah(S)'a
bir bedevi geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Benim karım siyah bir oğlan doğurdu
(karımdan şübheleniyorum), dedi.
Rasûlullah da ona:
— "Senin develerin var mı?" diye
sordu. Bedevî:
— Evet var! dedi. Rasûlullah:
— "Develerin renkleri nasıldır?" diye
sordu. O:
— Kırmızıdır, diye cevâb verdi. Rasûlullah:
— "Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz
renkli deve var mıdır?" dedi.
Bedevî:
— Evet vardır, diye cevâb verdi. Rasûlullah:
— "O boz renk nereden oldu?" diye
sordu. Bedevî:
— Soyunun bir damarına çekmiş olduğunu zannediyorun,
dedi. Rasûlullah:
— "Senin bu oğlun da eski bir soy köküne
çekmiş olabilir" buyurdu [50].
28- Bâb: "Ta'zîr", Yânî Men' Etme Ve
Edeblendirme Cezalarının Sayısı Ne Kadardır? [51]
39-.......Ebû Burde Hâni' ibnu Niyâr el-Evsî (R):
Peygamber (S): "Allah'ın ta'yîn ettiği haddlerden birinde ve hukukunda
olmadıkça, hiçbir kimse on deynekten fazla deyneklenmez" buyurdu, demiştir
[52].
40-....... Bize Müslim ibnu Ebî Meryem tahdîs etti. Bana
Abdurrahmân ibnu Câbir, Peygamber'den işiten kimseden tahdîs etti ki,
Peygamber (S): "Allah'ın ta'yîn ettiği haddlerden biri hususunda olmak
müstesna, on vuruştan fazla ukubet yoktur" buyurmuştur.
41-......Bana Abdullah ibnu Vehb tahdîs etti. Bana Amr
ibnu'l-Hâris haber verdi ki, ona da Bukeyr ibn Abdillah el-Eşecc tahdîs edip
şöyle demiştir: Ben Süleyman ibn Yesâr'm yanında otururken oraya Abdurrahmân
ibn Câbir geldi ve o, Süleyman ibn Yesâr'a tahdîs etti. Sonra bizim yanımıza
Süleyman ibn Yesâr yönelip geldi de şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibn Câbir
tahdîs etti ki, ona da babası Câbir ibn Abdiilah (R), Ebû Burde
eî-Ensârî(R)'den işittiğini tahdîs etmiştir. O şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den
işittim: "Allah'ın ta'yîn ettiği haddlerden birinde olmak müstesna, hiçbir
kimseye on kamçıdan fazla deynek vurmayın!" buyuruyordu [53].
42-.......Bize Ebû Selerne tahdîs etti ki, Ebû Hureyre
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), orucu (arada sahur yemeden) birbirine eklemekten
nehyetmişti. Müslümanlardan bâzı adamlar O'na:
— Yâ Rasûlallah! Sen bir günün orucunu öbür güne
ekliyorsun? dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Sizin hanginiz bana benzer? Ben, Rabb
'im beni doyurur ve içirir bir hâlde gecelerim" buyurdu.
Fakat sahâbîler (sahûrsuz) ekleme orucu tutmaktan
vazgeçmemekte ısrar edince, Rasûlullah onlara bir gün ekleme orucu tutturdu.
Sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) ekleme orucu tutturdu. Sonra (üçüncü
günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine Rasûlullah onların orucu eklemekten
vazgeçmedikleri zaman, onlara ceza verici bir tavırla:
— "Eğer Ay geri kalsaydı (sizler ondan âciz
kalıncaya kadar bir ceza olarak) ben sizlere daha fazla ekleme orucu
tuttururdum!" buyurdu.
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Şuayb, Yahya
ibn Saîd, Yûnus üçlüsü de Ukayl'e mutâbaat etmişlerdir.
Abdurrahmân ibn Hâlid de İbn Şihâb'dan; o da Saîd
ibnu'I-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den söylemiştir [54].
43-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da
Sâlîm'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti ki, onlar Rasûlullah (S)
zamanında ölçüsüz tartısız götürü pazarlıkla yiyecek maddesi satın
aldıklarında, bu malları bulundukları yerlerinden kabzedip de kendi evlerine
taşıyıncaya kadar onları satmaktan men' olunurlar ve böyle yapmayanlar dövülürler
imiş [55].
44-....... Âişe (R): Rasûlullah (S) kendisine getirilen
hiçbirşey hususunda, Allah'ın haramlarından birine saygısızlık edilmedikçe, kendi
nefsi için intikaam almamıştır. Haramlardan birine saygısızlık edildiğinde de
Allah için intikaam alırdı, demiştir [56].
29- Âdeten Çirkin Olan Bir İş Ortaya Koyan, Beyyine
Olmaksızın Başkasına Bir Şerr İsnâd Eden, Zannla Töhmet Atan Kimse(Nin Hükmü)
Babı
45-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. ez-Zuhrî
Sehl ibn Sa'd'den söyledi. Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ben onbeş yaşında
iken bir karı-kocanın la'netleşmeleri meclisinde hazır bulundum. Peygamber (S)
la'netleşmelerinden sonra onların arasını ayırdı. Kadının kocası:
— Yâ Rasûlallah! Eğer ben bu kadını nikâhımda tutarsam
ona iftira etmiş olurum, dedi (de Rasûlullah ona boşamayı emretmeden önce kesin
olarak boşadı).
Sufyân: Ben ez-Zuhrî'den bundan sonrasını şöyle
ezberledim, dedi: "Eğer kadın şöyle şöyle sıfatta (yânî kara gözlü, kaim
kalçalı) bir çocuk getirirse, adam kadın aleyhindeki sözünde doğru
söyleyicidir. Eğer kadın şöyle şöyle sıfatta, kızılca keler gibi kırmızı bir
çocuk getirirse, adam iddiasında yalancıdır" dedi.
Sufyân şöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den işittim: Bu kadın,
sevilmeyen sıfatta bir çocuk getirdi, diyordu [57]
46-.......Bize Ebu'z-Zinâd tahdîs etti ki, el-Kaasım ibn
Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs, la'netleşme yapan iki- kişiyi zikretmişti.
Abdullah ibnu Şeddâd da:
— İşte o kadın, Rasûlullah(S)'m "Eğer ben bir
kadını beyyine-siz olarak recm edici olaydım, bunu recm ederdim" buyurduğu
kadındır, dedi.
İbn Abbâs:
— Hayır, bu, çirkinliği ve fucûru açıkta yapan
kadındır, dedi.
47-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in
yanında la'netleşme zikrolunmuştu. Âsim ibn Adiyy de bu konuda bir söz
söylemişti. Sonra Âsim ayrılıp evine gitti. Akabinde ona kendi kavminden olan
(Uveymir adında) bir adam geldi ve kendi karısının yanında bir adam bulduğunu
söyleyip şikâyet ediyordu. Bunun üzerine Âsim:
— Ben bu belâya ancak kendi sözümden dolayı
uğramışımdır, dedi ve o adamı Peygamber'in yanına götürdü.
Peygamber'e, o adamın karısını beraberinde bulduğu
kimseyi haber verdi. Bu adam sarı benizli, az etli, düz saçlı idi. Onun,
ailesinin yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise esmer, kalın ve dolgun bacaklı,
çok etli şişman bir kimse idi.
Peygamber:
— "Allâhumme, beyyin^ Allah'ım, beyân
buyur!" dedi. Sonunda kadın, kocasının yanında bulduğunu zikrettiği adama
benzer bir çocuk doğurdu. Peygamber bu karı-koca
arasında la'netleşme yaptırdı...
Abdullah ibn Şeddâd, bulundukları bu mecliste Abdullah
ibn Ab-bâs'a hitaben:
— İşte o kadın, Peygamber(S)'in "Eğer ben
beyyinesiz olarak recm edici bir kişi olsaydım, işte bu kadını recm
ederdim"^buyurduğudur, dedi.
İbn Abbâs da:
— Hayır, o kadın, İslâm içinde kötülüğü açıkça yapan
bir kadındı, dedi [58].
30- İffetli Kadınlara Zina İftirası Atılması Ve Azız
Ve Celîl Olan Allah'ın Şu Kavli Babı:
"Namuslu ve hürr kadınlara iftira atan, sonra
dört şâhid getirmeyen kimselere de seksen deynek vurun. Onların ebedi
şâhidliklerini kabul etmeyin. Onlar âşıkların tâ kendileridirler. Ancak bundan
sonra tevbe eden ve hâllerini iyileştiren müstesnadır. Çünkü Allah çok mağfiret
edicidir, çok merhamet eyleyicidir" (en-Nûr: 4-5)î
"Namuslu, (kötülüklerden) habersiz mü'min
kadınlara iftira atanlar dünyâda da, âhirette de la 'nete uğratıldılar. Onlar
için büyük bir azâb vardır" {en-Nûr: 23) [59];
"Zevcelerine zina iftirası atan, kendilerinin
kendilerinden başka şâhidleri de bulunmayan kimseler; onlardan herbirinin
yapacağı şâhidlik, kendisinin hakîkaten sâdıklardan olduğunu Allah'a yemin ile
dört (defa tekrar edeceği) şâhidliktir. Beşinci de eğer onlar yalancılardan
ise, Allah'ın la'neti muhakkak üstüne (olmasını ifâde etmesi)dir" (en-Nür:
6-9) [60]
48-.......Bize Süleyman ibn Bilâl, Sevr ibn Zeyd'den; o
daEbû'l- Gays'tan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir
kerresinde:
— "Helak edici yedi şeyden sakınınız!"
buyurdu. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Bu yedi şey nedir? diye
sordular. Rasülullah:
— "Allah'a ortak kılmak, sihir yapmak,
Allah'ın haram kıldığı bir hayâtı öldürmek, haklı öldürücüler müstesnadır; faiz
kazancı yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harbden kaçmak,
zinadan korunmuş olup hatırlarından bile geçmeyen mü'min kadınlara zina isnâd
etmektir" buyurdu [61].
31- Kölelere Zina İftirası Atmafnın Hükmü) Babı
49-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben
Ebû'l-Kaasım salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"Her kim mâliki olduğu kölesine zina isnâd eder, köle de onun söylediği bu
is-nâddan berî bulunursa, o kimse kıyamet gününde dövülür, ancak kölenin onun
söylediği gibi olması hâlinde dövülmez" [62].
32- bâb: imâm bir kimseye emreder ve o kimse de
imâmdan uzakta olarak hadd uygular mı?
Umer ibnu'l-Hattâb bunu yapmıştır.
50-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da
Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe'den; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid
el-Cuhenî(R)'den tahdîs etti. Bu iki sahâbî şöyle demişlerdir: Peygam-ber(S)'e
bir adam geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Sana karşı Allah adına yemîn
eder, muhakkak bizim aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm vermeni isterim, dedi.
Bunun üzerine hasmı da ayağa kalktı. Hasım ötekinden
daha anlayışlı ve dirayetli hâldeydi. O da:
— (Evet) o doğru söyledi, aramızda Allah'ın Kitabı ile
hükmet ve da'vâmı söylemem için bana izin ver yâ Rasûlallah! dedi.
Peygamber ona:
— "Söyle!" buyurdu. O da şöyle
anlattı:
— Benim oğlum bu adamın ailesi içinde ücretli
idi, onun karı-sıyle zina etmiş. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve bir
erkek hizmetçi fidye verip, oğlumu kurtardım. Ve ben bu mes'eleyi ilim ehlinden
birtakım adamlara sordum. Onlar bana, oğluma yüz deynek ve bir yıl sürgün
cezası gerektiğini, bu adamın karısına da taşlanma cezası gerektiğini haber
verdiler! dedi.
Rasûlullah da:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm veririm: Yüz
koyun ve hizmetçi sana geri verilir, oğlun üzerinde de yüz deynek ve bir yıl
gurbete gönderme cezası vardır. Yâ Uneys! Sen de b,u adamın karısı üzerine git
de ona sorup bu isnadı tahkik et! Eğer kadın zina suçunu (sabit olacak tarzda)
i'tirâf ederse, onu recm et!" buyurdu.
Uneys kadına gitti, tahkîkaatta kadın zina ettiğim
i'tirâf edince ona recm cezası uyguladı [63].
[1] Bu, küfretmek, dîninden dönmek, yol kesmek
suretlerinden birisiyle Allah'a ve Rasûlü'ne karşı harb açanların ceza
hükümlerine âid hadîsler kitabıdır.
[2] Ölüm cezası yalnız öldürene, asma cezası
öldürmekle beraber yol kesen ve mal alan kimseye; kesme cezası yalnız mal
alana, sürgün cezası da bunlardan başka suretlerde fesad yapanadır. îbn Abbâs
ile İmâm Şafiî'nin kavli budur. İmâm A'zam'a göre nefyden maksad hapistir
(Celâleyn).
Bu âyetlerin daha geniş ve doyurucu tefsiri Elmalılı
Muhammed Hamdı Ya-zır, Hakk Dîni, II, 1660-1667'den okunmaya değer.
[3] Bu hadîsin bir rivayeti Vudû'da geçti. Burada
birkaç rivayeti geleceği için hâdiseyi siyerden özetleyerek nakledelim:
Ukl ve Ureyne kabilelerinden olan bu kimselere karşı
Kureyş reislerinden olup Mekke fethi senesinde şehîd olan Kurz ibn Câbir
el-Fıhrî(R)ınin kumandasında bir seriyye gönderildi. Vâk'a hicretin altıncı
senesinde bir rivayete göre şevval ayında cereyan etti. Sebebi de şu idi: Ukl
ve Ureyne kabilelerinden yedi-sekiz kişi Peygamber'in huzuruna gelerek İslâm
üzere bey'at, tevhîd kelimesini telâffuz ve müslimân olduklarını izhâr
eylediler. Ve: "Yâ Rasûlallah, biz fakî-riz, bizi barındır, yedir
içir" diye rica ettiler. Rasûlullah onları Suffa sahâbîleri arasına aldı.
Biraz ikaametten sonra, Medîne havası mîzâçlanna uygun gelmediği için
Peygamber'e: "Yâ Rasûlallah! Biz çölde yaşamağa alışmış, koyun, deve
sâhibleri idik; çayırı, çimeni, bağı bahçesi bol yerlere alışık değiliz,
Medîne'de ikaamet hoşumuza gitmiyor. Develerinizin bulunduğu yere çıkmamıza
izin verseniz..." dediler. Rasûlullah bunların ihtiyâçlarını düzeltmek
için, çobanıyle beraber bir deve sürüsü tahsis edilmesini emretti. Develer
sadaka develeri, yânî Beytu'1-mâle âid idi. Bunlara: "Develerin bulunduğu
yere gidip sütlerini ve bevl-lerini içerek tedavi ediniz" buyurdu. Bunlar
oraya gittiler, tedâvî edip sıhhat kazandılar. Vücûdları sağlamlaşınca dînden
çıkarak Peygamber'in çobanı Ye-sâr'ı öldürdüler, develeri sürüp götürdüler. Bu
Yesâr, Peygamber'in azâdüsı idi. Hâinler onu öldürdükleri zaman musle yaptılar,
yânî elini, ayağını kestiler ve gözlerine diken hatırdılar... Vak'a hakkında
Medine'ye haber gelince, Rasûlul-lah onları yakalamaya yirmi atlıyı, Kurz ibn
Câbir kumandasında gönderdi. Kurz onları yakalayıp getirdi. Peygamber de dînden
çıkma, ni'mete nankörlük, yol kesmek, öldürme ve işkence gibi fiillerine kısas
olmak üzere ellerinin, ayaklarının kesilmesini, gözlerinin çıkarılmasını
emretti. Baş taraftaki âyetin nüzul sebebi de budur. Hadîsin âyete uygunluğu
ise şübhesizdir.
[4] Bu da buradaki başlığın delîli olmak üzere
sevkettiği kısaltılmış başka bir rivayettir.
[5] İşte Rasûhıllah, ni'mete küfrân, hırsızlık, yol
kesme, öldürme ve işkence gibi fiillerine kısas olmak üzere ellerinin, ayaklarının
kesilmesini, gözlerinin oyulmasını emretmiştir. Ebû Kılâbe de birbirine
atfedilmiş cümleleriyle el-Mâİde Sû-resi'ndeki "Allah'a ve Rasûlü'ne harb
açanların cezalan... "âyetinin hükmünü infaz buyurduğunu haber vermiş
olmaktadır. Bu hadîslerdeki uygulama ile âyetin hükmü arasında tam bir
mutâbakaat vardır. Peygamber ilâhî hükmü tatbîk ve infaz eylemiştir.
[6] Başlığa uygunluğu "Mevki' ve güzellik sahibi
bir kadın kendisini nefsini tatmin için çağırdığı..." sözlerinden alınır.
Haseb, neseb sahibi, mallı güzel bir kadın kendini
arzedip, onunla buluşmaya hiçbir mâni' olmadığı hâlde, sırf Allah korkusuyle
ondan yüz çevirmek şübhesiz takva mertebelerinin en kâmili ve en büyük tâattir:
"Amma, kim Rabb'-inin makaamından korktu, nefsim nevasından alıkoyduysa,
işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisidir" (en-Nâziât:
40-41); "Rabb'inin huzurunda durmaktan korkan kimseler için iki cennet
vardır" (er-Rahmân: 46) yânî bir gün Rabb'inin huzurunda hesâb vereceğini
düşünerek ma'siyeti terkeden kimse için... (Celâleyn, Medârik).
Bu âyetler bu fazîleti bildirmektedir.
Hadîsin son fıkrası da sadakada riya etmemek
faziletini beyândır. Bu fıkra da "Eğer sadakaları açıktan verirseniz, o ne
güzel. Eğer onları gizler, onları gizlice fakirlere verirseniz, işte bu sizin
için daha hayırlıdır..." (el-Bakara: 271) âyetinin tasdik ettiği husustur.
Bu hadîsin bâzı rivayetleri Namaz, Zekât ve Rikaak'ta da geçmişti.
[7] Başlığa uygunluğu, dilini ve fercini koruyan
kimseye bu koruması, çirkinlikleri terketmede bir fadl olması bakımındandır.
[8] Âyetlerin başlığa delâletleri açıktır. Yânî zinayı
işlemek şöyle dursun, gerek ona niyet etmek, gerek başlangıç olabilecek
sebeblere yapışmak suretiyle de yaklaşmayın
[9] Bu erkeklerin azalıp kadınların çok olması
alâmeti, yeryüzünde birtakım fitnelerin ve şiddetli harblerin meydana gelmesi
sırasında erkek zayiatının çok olacağı, pek çok kadının himayesiz, korumasız
kalıp bir tek erkeğin bu kadar çok sayıda kadının işlerini üzerine alacağı
şeklinde îzâh edilmiştir. Bu hadîsin birer rivayeti İlim'de ve Zekât'ta
geçmişti.
[10] Hadîsin bir rivayeti Hudûd'un evvelinde
küçük bir farkla geçmişti.
Tayyîbî şöyle dedi: Anılan îmân noksanlığının haya
noksanlığı olması muhtemel olur ki, bu eksiklik diğer bir hadîste nûr ile
ta'bîr edilmişti. "Haya îmândandır" hadîsi de geçmiştir. Buna göre
takdir: Zina eden kişi, zina fiilini işlediği sıra Allah'tan haya eder olduğu
hâlde zina edemez demek olur. Çünkü o kimse Allah'tan haya etse ve O'nun kendi
hâline şâhid olduğunu bilir olsaydı, bu günâhı işlemezdi. Buna göre İbn
Abbâs'ın parmaklarını birbirine geçirerek, sonra onları birbirinden çıkarıp
ayırarak işaret etmesi... sahih olur (Kastallâ-nî).
[11] Bunu Müslim de îmân'da getirmiştir.
[12] Bu hadîsin bir rivayeti Tefsîr, el-Bakara: 22'de
geçmişti, Tevhîd'de de gelecektir.
[13] Fethu'I-BârVde şöyle dedi: Bunun hâsılı şudur:
es-Sevrî bu hadîsi üç kişiden tahdîs etti. O üç kişi de bunu Ebû Vâil'den
tahdîs etmişlerdir. Amma el-A'meş ile Man-sûr'a gelince onlar Ebû Vâil ile İbn
Mes'ûd arasına Ebû Meysere'yi girdirdiler. Vâsıl ise onu hazfetmişti. Bunu
Yahya el-Kattân, Sufyân'dan böylece mufassal olarak zabtetti. Abdurrahmân1 a
gelince, o bu hadîsi evvelâ tafsîlsiz olarak tahdîs etti de Vâsıl'm rivayetini
Mansûr ve el-A'meş'in rivayeti üzerine hamletti. Ve üçünü bir yere topladı ve
Ebû Meysere'yi de senede soktu. Amr ibnu Alî ona, Yahya'nın tafsîl ettiğini
zikredince, onda tereddüd eder gibi, hadîsi Sufyân'dan; o da Mansûr'dan ve
el-A'meş'ten senediyle kısaltarak tahdîs etti... işte "Onu terket, onu
terket'-' sözünün ma'nâsı, "İçinde Ebû Meysere bulunmayan senedi
terket" demek oluyor... (Kastallânî).
[14] Hasen Basrî'nin bu görüşü, Buhârî nüshalarının
çoğunda böyle vâki' olmuştur. Bunu İbn Ebî Şeybe de rivayet etmiştir.
[15] Bunu en-Nesâî de Recm'de rivayet etti. Kıssası
şöyledir: Alî, Şurâh adındaki kadına perşembe günü deynekleme cezası uygulamış,
cumua günihde taşlama cezası uygulamış. Kendisine: Sen iki haddi bu kadın
üzerinde birleştirdin mi? denildiğinde, Alî: Ben onu Allah'ın Kitabı ile
deynekledim, Rasûiullah'ın sünneti ile de recm ettim, demiştir (Aynî).
[16] en-Nûr Sûresi ile maksadı "Zina eden kadınla
zina eden erkekten herbirine yüzer deynek vurun..." (Âyet: 2) kavlidir.
Bunun recmi neshedip etmediğini.sormuş oluyor. Bu suâlin fâidesi şudur: Eğer
recm bu âyetten önce vâki' olmuşsa, recmin bu nass ile neshini ileri sürmek ve
zinanın cezası yüz deynek vurmaktır demek mümkün olur. Eğer recm cezasının
tatbiki bu âyetin inmesinden sonra vâki' oldu ise, bu takdîrde evli zânîler
hakkında deynek cezasının mensûhluğu-nu istidlal etmek mümkün görülebilir.
Muhakkak olan şu ki, burada neşh yoktur, ancak bu âyetin hükmünün sünnetle
evli olmayan zânîlere tahsîsİ vardır (İbn Hacer). Müslim Ter., V, 302, 13.
haşiye.
[17] Başlığa uygunluğu meydandadır, tafsilâtı
gelecektir.
[18] Alî'nin bu sözünü el-Bagavî, el-Ca'diyyâfU.
mevkuf olarak rivayet etti. Hâlbuki bu hükmen merfü'dur. Bunu Ebû Dâvüd,
en-Nesâî, Ibn Hıbbân merfû olarak (yânî Peygamber'in sözü olarak) İbn
Abbâs'tan rivayet etmişlerdir.
[19] Başlığa uygunluğu "Sende delilik var
mı?" sözünden alınır. Çünkü bunun anlamı, eğer delilik varsa recm
edilmeyeceğidir. Bunun birçok yollardan gelen rivayetlerini Müslim Hudûd'da
sıralamıştır: Müslim Ter., V, 287-298 "1691-1699".
[20] Bunun birkaç rivayeti Ferâiz'de ve başka yerlerde
daha bütün olarak geçmişti. Burada getirmekten murâd, "Hacr"
kelimesinin taş ma'nâsmı ileri sürenlerin bulunduğuna işaret etmektir. Buhârî
evli zânîlerin taşla öldürülmeleri görüşünü tercîh ettiğini îmâ etmiş
gibidir... (Kastallânî).
[21] Başlığa uygunluğu, hadîsin son fıkrasındadır.
Bunu Müslim de Hudûd'da rivayet etmiştir.
[22] Hadîsin son Kısmı Müslim'de HudûdKitâbı'nda daha
geniştir: "... Bunun üzerine Rasûlullah Mâiz'in recm edilmesini emretti,
o da recm edildi. Halk Mâiz hakkında iki fırkaya ayrılmıştı. Bir kısmı: Yemîn
olsun Mâiz'in günâhı kendisini sardı ve helak oldu, dedi. Bir kısmı da: Mâiz'in
tevbesinden faziletli bir tevbe olmaz. Çünkü o Peygamber'e geldi, elini O'nun
eli içine koyduktan sonra: Beni taşlarla öldür! diye konuştu. Böylece iki
yâhud üç gün geçti. Sonra Rasûlullah sahâbîleri oturur hâlde iken onların
yanma geldi ve onlara selâm verdikten sonra oturup: "Mâiz ibn Mâlik için
istiğfar ediniz" buyurdu. Onlar da: Allah Mâiz'i mağfiret eylesin!
dediler. Bunun ardından Rasûlullah: "Mâiz öyle bir tevbe ile tevbe etti
ki, eğer bir ümmet arasında taksim edilseydi, onların hepsini kaplariyeter
artandı" buyurdu {Müslim Ter., V, 292-293 "1695").
[23] Atâ'nm işaret ettiği vak'a, Buhârî'nin birkaç
yerde getirdiği sahîh bir hadîstir
[24] İbn Cureyc'in Umer'den haber verdiği sözünü, Saîd
ibn Mansûr, Kubeysa'dan sahîh bir senedle rivayet etmiştir. İbn Mes'ûd'un
hadîsini de Buhârî, Mevâkıtu's-Salât'ın evvellerinde "Namaz keffârettir
bâbf'nda getirdi
[25] el-Buhâri, el-Leys'ten sevkettiği bu ta'lîkı
et-Târihu's-Sagîfde senedli olarak rivayet etmiştir. el-Buhârî bu
"Birinci hadîs" sözüyle, Ebû Usmân en-Nehdî hadîsini kasdetmiş ve bu
bâbda o en açık hadîstir demek istemiştir. Bu son fıkra, birçok Buhârî
nüshalarında vâki' olmamıştır (Aynî).
[26] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Namaz Kitâbı'nda Ebû Hu-reyre'den gelmiştir. Oradaki hadîste bu zâtın bir
kadını öptüğü, sonra bundan pişmanlık duyarak Peygamber'e gelip bu suçunu haber
verdiği, sonra "Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde
dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri (günâhları) giderir. Bu, iyi
düşünenlere bir öğüttür" (Hûd: 114) âyeti indiği bildirilmektedir.
Öpülen kadının Ensâr'dan olduğu, fakat isminin
zikredilmediğı, öpen sahâ-bînin de en sahîh kavle göre Ebu'l-Yeser Ka'b ibn Amr
ibn Abbâd el-Ensârî es-Selemî olduğu nakledilmiştir.
Peygamber'in o zâta söylediği son fıkradan ve bu
âyetten, beş namazın küçük günâh işleyenlere göre tevbe yerine geçeceği
ma'nâsı çıkar.
[27] Suâlin cevâbını hadîs açıklayacaktır.
Rasûlullah bu lafzı açıkça zikretti, çünkü haddler,
kinayelerle sabit olmaz.
[28] Bu hadîste suçunu ikrar eden kimseye haddlerde
imâmın telkîn etmesi, hadd için telâffuz edilmesine zorlayıcı ihtiyâç bulunan
kelimeyi utanmayarak açıkça söylemesini öğretmesinin cevazı hükmü vardır.
[29] Bunun bir iki rivayeti yakında geçti. Müslim de
bunun birçok rivayetlerini Hu-dûd'da arka arkaya sıralamıştır.
Bu hadîste Mâiz ibn Mâlik için büyük bir menkabe
vardır. Çünkü tevbe-siyle beraber, temizlenmesinin tam olması için kendisine
hadd uygulanması isteğinde çok ısrar etmiş, beşer tabîati canın gitmesini
gerektirecek bir ikrar üzerinde ısrar etmemeyi gerektirmekle beraber,
ikrarından geri dönmemiş, nefsiyle bunun üzerinde mücâhade etmiş ve nefsine
karşı kuvvetli olup gâlib gelmiştir.
Bunda bir müslümânın hayâtını giderecek cezalarda
suçun iyice sabit olmasını araştırmak, canlan mümkin olduğu kadar korumak
düstûru da vardır. Çünkü bu kıssada Peygamber ona ikrarından dönmesini tekrar
tekrar îmâ etmiş, eğer zinanın ma'nâsmda hatâ ettiğini veya fercden başka
yerine dokunmak, öpmek gibi bir şekilde mübaşeret ettiğini iddia ederse, bu
iddianın kabul edileceğine işaret eylemiştir (Kastallânî).
[30] Başlığa uygunluğu "Kadın zina ettiğini
i'tirâf edince onu recm etti" sözünde-dir. Bu hadîs Vekâlet'te
Ebû'l-Velîd'den, Şurût'ta Kuteybe'den, Nuzûr'da İs-mâîl ibn Ebî Uveys'den
olarak geçmişti. Daha başka yerlerde de geçti. Bunu Altı Kitâb sâhibleri de
rivayet etmişlerdir.
[31] Umer'İn, "Allah'ın indirmiş olduğu bir
fariza" dediği "Evli bir erkek ile evli bir kadın zina ederlerse,
onları, Allah'ın cezası olarak, recm edin. Allah azizdir, hakimdir"kelâmıdır.
Bu keyfiyet Hz. Umer'İn rivayetine dayanmaktadır. Bu lafzın okunması nesholunup
hükmü ibkaa olunmuştur. Bu lafza âid hadîsler Ebû Dâvûd, İbn
Mâce, Ahmed ibn Hanbel ve Mâlik ibn Enes'in hadîs
mecmualarında mevcûddur.
[32] Abdurrahmân ibn Avf in bu sözlerini özetlersek,
şöyle demiş oluyor: Ey Mü' minlerin Emîri, böyle yapma! Çünkü hacc mevsiminde
halk ayakta iken yol üzeri böyle bir fitneyi ortaya koymak büyük bir ihtilâle
sebeb olabilir. Hicret ve sit -net yurdu olan Medîne'ye vardığımızda, orada
işleri bağlama ve çözmeyi bilen ilim sâhibleri karşısında bir konuşma yapar, bu
mes'eleyi onlara söylersen fesadı onlarla beraber daha iyi önlersiniz.
[33] UmerMn Recm Âyeti diye kasdettiği, 24. hadîsin
haşiyesinde metni ve tercümesi verilen "Evli erkek ve evli kadın zina
ettikleri zaman onları kesin olarak taşlayın... " sözleridir...
[34] Umer şöyle demiştir: İşitiyorum ki, bâzı kimseler
Ebû Bekr'in bey'atine i'tirâz ederek hakîkati inkâr etmişler ve ben ölünce
bey'at edilecek zâtı hazırlamışlardır! diyerek Ebû Bekr'e bey'atin târihini
ortaya koymuş ve bundan kuvvetli seçim olmayacağını bildirmiş, bundan sonra
şöyle demiştir: Ben şundan korkarım ki, bize muhalif olan bu zümre, bizden
sonra içlerinden birisine, müslümânla-rın meşveretine lüzum görmeyerek bey'at
edecekler. Halk ne o halîfeye, ne de bu zümreye tâbi' olmayarak, müslümânlar
arasında harbe sebeb olacaktır... (Tec-rîd Ter., XII, 443).
Bu sözün özeti şudur: Sizin içinizde fazilette ve
millete güzel idarecilikle önderlik etmekte Ebû Bekr gibisi yoktur. Bunun
içindir ki, onun bey'ati birden bire çabucak olmuş, tamamlanmıştır. Bundan
sonra hiçbir kimse böyle çabucak bir bey'ate tama' etmesin! (Aynî).
[35] Benû Sâide Sakîfesi, Ensâr'dan Hazrediler'in
toplantı yeri olan üstü kapalı bir sofadır. Sâide ibn Ka'b ibn Hazrec tarafından
kurulmuş olacaktır. Sakîfe, sofa demektir, buna "Sâbât" da denilir
ki, İki evin arasına bir umûmî yolun üstüne yapılan tavandan ibaret olup,
altından yol geçer olacaktır.
Hazrecliler hicretten evvel müslümân oldukları ve
İslâm'a pekçok yararlılıkları dokunduğu için Rasûiullah arasıra buraya gelip
otururdu. Ebû Bekr'e bey'at da burada yapıldığı için, bu Sâide oğullan sakîfesi
islâm târihinde tanınan yerlerden biri olmuştur. (Tecrid Ter., VII. 552)
[36] Peygamber'in techîz ve tekfini ile meşgul bulunan
Alî ve Hâşimîler de bir müddet sonra bey'at etmişlerdir. Bu bey'atten geri
kalan yalnız Sa'd ibn Ubâde olmuştur. Hulâsa''da bildirildiğine göre, Sa'd ibn
Ubâde Medine'den çıkmış, Şâm bölgesinden Havrân'a gitmiş ve hicretin ondört
veya onaltmcı senesinde orada vefat etmiştir.
Sa'd ibn Ubâde'nin bu çok yanlış hareketiyle beraber
İslâm'a geçen hizmetleri de pek büyüktür. Evvelâ: Akabe bey'atinde bulunmuş
nakîblerdendir. İkinci olarak: Bedir'den i'tibâren bütün gazalarda bulunmuş,
Ensâr'ın sancak-dârlığı vazifesini îfâ etmiştir. Hazrecliler'in seyyidi idi.
Çok cömert ve yüksek bir yazıcı idi. Yazmak, at binmek gibi sporculukları
meşhurdu... Allah onların hepsinden razı olsun!
Umer'İn ve Ebû Bekr'in bu yerinde tedbirleriyle bu çok
mühim mes'ele çok iyi bir surette sona ermiştir.
[37] Hadîsin başlığa uygunluğu "Erkeklerden ve
kadınlardan evli olup da zina eden ve zinası beyyine ile ... sabit olan.."
sözlerindedir.
Hz. Umer'in bu uzunca hutbesi, İslâm'da devlet başkanlığı
ve âmme velayeti hususunda milletin istişaresi ve rızâsı esâsını koyması ve
ihtiva ettiği eskimez düstûrlar bakımından çok kıymetlidir.
İslâm'da devlet başkanlığı ve âmme velayeti ve idaresi
işleri dâima milletin veya seçtikleri vekillerinin istişare ve
kararlaştırılması suretiyle gerçekleşip tes-bît edilir. Onun içindir ki, ilk
önceleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde başkanlık kürsüsü üzerinde " Ve
bunların işleri dâima aralarında müşavere iledir" (eş-Şûrâ: 38)âyeti
yazılmış idi. Sonradan bu âyetin yerine "Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir" ibaresi konulmuştur.
[38] Bu âyette emrolunan yüz celde, zinadan men' ve
zecrin gayet basit, sâde ve her türlü külfet ve mahzurdan ârî, en salim bir
yoludur. Bu âyetin inmesinden önce İslâm'da en-Nisâ: 14. âyetleri hükmünce,
kadınlar için vefat edinceye kadar ve-yâhud Allah bir yol açıncaya kadar
evlerde hapis; erkekler için de hâkimin re'y ve takdirine bırakılmış bir ceza
ile ta'zîr idi; takdir edilmiş bir haddi yoktu. Bu âyetin inmesiyle bekârlar
hakkında ikisi de yüz celde ile sınırlandı ve va'd olunan yol gösterilmiş
oldu. Ki bunda iki taraf için de zina zevkine mukaabil mü-sâvî olarak yeterli
zecr ifâde edecek âdil bir te'sîr mevcûd olduğu gibi, zarardan âzâde masraftan
uzak olmak i'tibâriyle de birçok cihetten güzellikleri vardır... {Hakk Dîni,
IV, 3471).
Buhârî buradaki âyetin birincisini celdenin, yânî
deynekleme cezasının Allah'ın Kitabı ile sabit olduğunu beyân etmek için,
ikincisini de daha öncesi ile alâkalı olduğu için zikretmiştir (Aynî).
[39] Bunun bir rivayeti Ljbâs'ta geçmişti.
Erkeğin kadınlaşması, sesini kadın sesi gibi
incelterek söylemesi, kadın gibi kınla döküle yürümesi ve kadın gibi nâz ve
şîve izhâr etmesidir, Kadının erkekleşmesi de sözünde, fiillerinde ve
hareketlerinde erkeklere benzemesidir, İslâm içtimâi adabına göre her iki insan
nev'inin fazileti, aslî fıtratlarını muhafaza etmelerinde bulunduğundan fıtrat
ve tabîate aykırı hareket edenleri Peygamber la'netleyip kovmuştur. Şârih
Kirmânî'nin beyân ettiği gibi erkeğin kadına, kadının da erkeğe sözünde ve
hareketlerinde benzeyişi bazen fıtrî olur. Bunlar hadîsteki kınama ve
ta'zîrden müstesnadırlar.
Buhârî bu muhannesler hakkındaki sürgün etme hükmünün
diğer bâzı ma'-siyetleri bir yerde çok işleyenlere de tatbik edilebileceğine
işaret etmiş oluyor. Çünkü yer değişiklikliğinin insan tabîadndeki bâzı
huyların değişmesinde iyileştirici te'sîrleri olduğu sabittir.
[40] Hadîsin bir rivayeti yakında "Zinayı i'tirâf
bâbı"nda 22 rakamı İle geçmişti. Peygamber Uneys'i kadına gönderdi. Çünkü
kadın evli idi. Peygamber Uneys'i, oğluna zina haddi uygulama isteğiyle
göndermedi. Çünkü zina haddi erkek için araştırılmaz, fakat İmâmın ikrar edene
ikrarından dönmeyi telkîn etmesi müs-tehab olur. Peygamber Uneys'i ancak
kadına, kocasının o adamın oğluyla zina etti isnadında bulunduğunu bildirmek ve
eğer isterse o adama iftira haddi vurdurması yâhud affetmesi hakkı olduğunu
bildirmek için göndermiştir. Allah en bilendir (Kastallânî).
[41] Siz birbirinizden: Mü'minlerin hüir olanlarıyla
olmayanlarınız bir dînden, bir cinstensiniz. İyi niyetle onlarla evlenmek
îcâb-ı halinde bir erkek için züll değildir. Zina tehlikesi daha büyük bir
zülldür. Şu kadar ki, bunları hürre olan kadınlara tercîh etmek de hürrelerin
hukukuna tecâvüzdür. Bunun için nikâh altında hürre bir mü'mine bulunan bir
adamın, onun üzerine câriye ile evlenmek asla caiz olmayacağı gibi, hürre bir
mü'mineyi nikâh edebilmek kudretine mâlik hürr bir erkeğin de câriye ile
evlenmesi mekruh veya haramdır. Ve o zaman câriye nikâhı bir zülldür. İmâm
Şafiî âyetin mehâlık mefhûmunu nazar-ı dikkate alarak buna haram demiş ise de,
İmâm A'zâm kerahetine kaail olmuş, haram olan ancak hürre üzerine câriye
nikâhına kalkışmak olduğunu beyân etmiştir... {Hakle Dîni, II, 1330-1331).
Buhârî asıllarında böyle vâki' olmuştur, burada hadîs
zikretmemiştir. İbn Battal bu bâb'a, bundan sonra gelecek bâbdaki Ebû Hureyre
hadîsini başka bir yoldan getirip koymuştur... (Aynî).
[42] Buhârî hadîste gelecek olanla yetinerek ayrıca
cevâb zikretmedi.
[43] Bu hadîslerin birer rivayeti Buyû'da da geçmişti.
Câriye zina eder de bu delille sabit olursa, ona
deynekleme cezası vurulur, fakat ayıbı yüzüne karşı söylenmez ve bu ayıbı ile
kendisi azarlanıp hakaaret edilmez.
[44] Bunun bir rivayeti yakında geçmişti. Buhârî âdeti
üzere hadîsin bâzı tarîklerinde gelen tafsilâta İşaret etmiştir. Ahmed,
Taberânî ve Ismâîlî'nin eş-Şeybânî'den rivayetlerinde o: Peygamber recm yaptı
mı? diye sordum da, Abdullah ibn Evfâ: Evet, bir Yahûdî erkeğini ve bir Yahûdî
kadınını recm etti, dedi, diye gelmiştir... (Aynî).
[45] Bunun bir rivayeti yakında "Balâtta recm
bâbı"nda; bir rivayeti de Nübüvvet Alâmetleri'nde geçmişti.
Bu hadîste birçok fâideler vardır:
a. Zımmî zina ettiği zaman hadd vurulur, bu,
cumhur kavlidir.
b. Zimmet ehlinin birbirleri üzerine
şâhidliklerinin kabulü.
c. Zımmîler'in nikâhlarının sahîh olduğu.
d. Yahûdîler'in Tevrat'ta olmayan şeyi Tevrat'a
nisbet eder oldukları.
e. Allah nakzedip bozmadığı müddetçe, bizden evvelki
milletlerin şerîatle-ri, kaanûnlan bizim için de geçerli birer kaanûn olduğu.
İmâm Ahmed ile Şafiî bununla hüccet getirmişlerdir (Aynî).
[46] Tahkîkaatinden sonra, kadının i'tirâfını tesbîtte
mübalağa olmak üzere Peygam-ber'e haber vermesinin ardından recm etmiştir.
Hadîsteki uygulama, başlıktaki sorunun olumlu cevâbım
ihtiva etmektedir. Hadîs yakında birkaç kerreler geçti. Nevevî: Adamın
Peygamber'den konuşmak için izin istemesi, onun daha fakîh, yânî daha
anlayışlı olduğunun delilidir, demiştir (Aynî).
[47] Bu hadîsin bir rivayeti Namaz Kitabı, "Namaz
kılan önünden geçeni def eder bâbı"nda geçti. Bu hadîs, kişinin ehlinden
başkasını edeblendirmesine delâlet etmektedir.
[48] Bunda da Ebû Bekr'in kızını, Peygamber'in
huzurunda ondan izin istemeden edeblendirmiştir. Hadîs uzunca bir metinle
Teyemmüm bâbı'nda geçti.
[49] Gayret, kişinin adına ve namusuna leke verecek
haletten kendini himaye eyle mek ma'nâsmadır ki, kıskançlık ta'bîr olunur. Ve
Allah Taâlâ kullarına rahmet indirmek, hayır ve bol rızk ihsan eylemek
ma'nâsmadır (Kaamûs Ter.)
Allah'ın kıskançlığını Ebû Hureyre'nin rivayetinde
Rasûlullah (S): "Mü1-minin Allah Taâlâ'nın haram kıldığı şeyleri
istememesidir" diye tefsîr etmiştir. Abdullah ibn Mes'ûd'un rivayetinde de
Rasûlullah: "Allah kullan hakkında herkesten çok gayret sahibi olduğu
içindir ki, kullarına kötü söz ve kötü isten ibaret olan çirkin huyları haram
kıldı" buyurmuştur. Bunların birer rivayeti Nikâh'ta geçmişti.
[50] Başlığa uygunluğu "Siyah çocuk"
sözünden alınır. Bunun ma'nâsı: Ben beyazım, çocuk siyahtır. O benden değildir;
annesi zina etmiştir., diye ta'rîz etmektir. Hadîsin fâidesi, renk değişikliği
gibi zayıf emarelerle çocuğun nefyedilme-yeceği, kuvvetli deliller bulmanın
zarurî olduğudur. Bunun da bir rivayeti Ta-lâk'ta geçti.
[51] Ta'zîr, lügatte levm, tevbîh, reddvemen' etmek
demektir. Şerîatte ise hadd îcâb etmeyen bir suçtan dolayı te'dîb eylemektir.
Bu te'dîb icâbına göre hapis, dayak, tokat, kulak çekme, azarlama veya hâkimin
surat asarak bakması gibi muhtelif şekillerde olur. Bâzı fakîhlere göre, dayak
atmanın en azı üç, en çoğu otuz dokuz deynektir. Çünkü
"Ta'zîr"'m "Hadd" derecesine varmaması gerekir.
"Hadd"in (yânî cezanın) en azı mikdân köleye vurulandır ki, zina
iftirası ve içkide kırk sopadır.
Ta'zîr üç bakımdan Hadd'e benzemez:
a. Ta'zîr, şahısların hâllerine göre değişir.
b. Ta'zîr'de şefaatte bulunmak caizdir, haddlar
için şefaat asla caiz değ!! dir.
c. Ta'zîr sebebiyle telef olan şahıs ödenir.
[52] Allah'ın hukuk ve emirleri cümlesinden olup,
kemmiyeti nassan bilinen şer'î cezalar: Dînden çıkma, zina, hırsızlık, içki,
namuslu kadınlara zina isnadı, şakî-lik gibi suçlara âid olanlardır. Bunların
dışında nassla cezası ta'yîn edilmemiş olan suçlar, ma'siyetler hakkında
ta'zîrler yânî men' ve edeblendİrme cezaları meşru' kılınmıştır. Bu hadîslere
göre bunların a'zamî haddi on deynektir. Bu mikdârı geçmemek üzere ceza
ta'yîni, devletin ve hâkimlerin re'y ve ictihâdlan-na bırakılmıştır.
[53] Allah'ın ta'yîn ettiği hadd"lerden maksad,
âyetlerde Allah tarafından belli mikdârlarda ta'yîn edilen cezalardır ki,
bunlar: Zina haddi, hırsızlık haddi, içki içme haddi, iftira etme haddi gibi
cezalardır. Bu hadîse göre bu suçlar dışında kalan suçlar ve kabahatlere on
kırbaçtan fazla vurulmayacaktır. Ahmed ibn Han-bel ve Şâfiîler'den bir cemâat
bu hadîsle amel etmişlerdir. Hanefîler'den bâzılarına göre ta'zîrin en azı
mikdârı üç sopadır. Bâzılarına göre bu iş, hâkimin re'yine kalmıştır.
[54] Başlığa uygunluğu "Onlara ceza verici bir
tavırla" sözünden alınır Bunun bir rivayeti Oruç Kıtâbı'nda
geçmişti.
[55] Başlığa uygunluğu "Götürü pazarlıkla
aldıkları malları kabzedip de evlerine taşımadan satış yapanların
dövülmeleri" fıkrasından alınır. Bunun bir rivayeti Bu-yû'da geçti.
[56] Başlığa uygunluğu, Rasûlullah'm, Allah'ın
haramlarından birine saygısızlık edilip parçalandığı zaman, dövmek, habsetmek
veya sevilmeyecek diğer birşeyle cezalandırır olması bakımındandır. Bunların
hepsi ta'zîr ve te'dîbde dâhildir. Bunun bir rivayeti "Peygamber'in
sıfatı bâbı"nda geçmişti.
[57] Kadın, kendisiyle zina ettiği iddia edilen adama
benzer sıfatta bir çocuk getirmiş, bu sebeble çocuk anasına nisbetle
anılmıştır. Zina suçu da, zina iftirası da isbât edilemediği için la'netleşme
yapılmış, bu suretle karı-koca ayrılmış, başkaca bir hadd uygulanmamıştır.
Bunun daha geniş bir rivayeti Talâk'ta geçmişti.
[58] Nevevî şöyle dedi: Bu kadının kötülük işlediği
yayıldı, bu kadın kötülük işlemekle meşhur oldu; fakat onun bu kötü fiillerine
beyyine sabit olmadı, kendisi de i'tirâf etmedi. Bu hadîs beyyine veya i'tirâf
ile sabit olmadıkça, sâdece kötülük işlediği şâyî olmakla hadd vurulmayacağına
delâlet etmiştir.... (Aynî)
[59] Bu iki grup âyetin zikredilmesi şundandır:
Birincisi, zina iftirasına âid haddin hükmünü beyâna delâlet etmekte, ikincisi de
bu iftiranın büyük günâhlardan olduğuna delâlet etmektedir (Aynî).
[60] Bu da zevcelerine zinan isnâd edenlerin ve bu
isnâdlarını isbât edemeyenlerin tâbi' tutulacakları muameleyi tesbît eden
âyettir. Hâsılı zina iftirası, zina gibi çok çirkin ve zevcİyet namusunda gayet
mühim olduğundan, bir taraf bakımından iftira haddi, bir taraf bakımından da
zina haddi makaarrima kaaim olacak olan Hân da böyle mühim bir kurtuluştur ki,
bunları Allah kaanûn yaptı... Bunların daha geniş açıklamaları Tefsîr ve diğer
yerlerde geçmişti.
[61] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Vasiyetler ile
Tıbb'da da geçmiş ve açıklamalar oralarda verilmişti. Müslim de bunu îmân'da,
"Büyük günâhları ve en büyüğünü beyân bâbı"nda, 145 "89"
rakamıyle getirmiştir. Hadîsle âyet arasındaki uygunluk meydandadır.
[62] Kölelik kaldırılmıştır. İslâm Dîni'nin gayesi de
bu idi. fslâm hukukunun ana düstûrlarından biri, insanların hürr doğması ve
hürr yaşamasıdır. Onun için Peygamber, hayâtı müddetince köleleri yükseltmeye
çalışmıştır. Kölelik dışında insanların himayeleri altında bulunanlar bu gün
de vardır, her devirde de bu nevi' kimseler bulunacaktır. İşte bu himaye
altında bulunan zayıf kimselere kendileri böyle suçtan uzak oldukları hâlde
zina veya diğer bir suç isnâd edenler hadîste bildirilen uhrevî cezaya
çarpılacaklardır.
[63] Bu hadîs, şimdiye kadar birçok kerrcler ayrı ayrı
başlıklara delil olmak üzere geçti, Peygamber'in bu işi Uneys'e tahsîs etmesi,
Uneys'in de, o kadının da Eşlem kabîlesine mensûb bulunmalanndandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder